İtalya, biz Tiirkler’in ilk defa yurtdışına çıktığımızda tercih ettiğimiz ülkedir. Tarihi, insanı, yemeği, kısacası kültürünü kendimize yakın hissederiz. İtalya deyince de Roma, Venedik, Milano, Floransa aklımıza ilk gelen şehirlerdir. Puglia’daki Bari, Lecce, Gargano kentlerini pek azımız biliriz. Puglia’yı ziyaret ettiğinizde göreceğiniz kültür, zengin tarih, gastronomi, doğallık, deniz, zeytinlikler, meyve ve sebze bahçeleri emin olun gittiğiniz başka hiçbir yere benzemiyor. İtalya’nın daha popüler turistik bölgelerinden artık sıkılmadınız mı? İtalya’da ama farklı bir yerinde olmak istemez misiniz? Öyleyse buyrun Puglia’ya…

 

İster Masseria Monte Napoleone, Masseria Torre Maizza gibi delüks çiftliklerde ya da dünyanın en iyi otellerinden biri kabul edilen Borgo Egnazia Hotel’de balayı, ister bir aile tatili, sevdiğinizle romantik bir İtalyan kaçamağı, kız kıza gönlünüzce araba kiralayıp gezmek ya da organize bir tur ile hem kültür hem deniz tatili planlayın, Puglia’da herkes kendini mutlu hissedecektir.

Size İtalya’nın göreceli olarak daha az bilinen bölgesi Puglia’yı tanıtmaya çalışacağım. Burada yaşayan bir yabancı turist rehberi gözüyle size bölgeyi anlatacağım. Bölgeye davet ettiğim sevgili dostum, rehber, yazar, influencer, TV programcısı Saffet Emre Tonguç’un deyimiyle ‘Türkiye’de Puglia’yı tanıtan ve bir turizm destinasyonu yapan kadın’ olarak Puglia’yı benden dinleyin istedim.

İtalya Anayasası’nın kısmi bölgesel özerklik verdiği 20 bölgeden biri Puglia. Çizmenin topuğuna denk gelen güney bölgesinde üç tarafı denizle çevrili bir yarımada burası. Puglia bölgesinin yüzölçümü 19.541 km2, nüfusu ise yaklaşık dört buçuk milyondur. Bari, bölgenin en büyük kenti ve başkentidir. Güneyde Lecce, kuzeyde Fogia bulunurken Bari orta bölümde, batıda Taranto, doğuda Brindisi olmak üzere beş şehre 2009 yılında BAT eyaleti eklendi. Üç kasabanın birleşmesiyle kurulan BAT eyaleti, Barletta, Andria ve Trani adındaki bu kasabaların baş herflerinden ismini alır.

Bari

 

İtalya’nın dokuzuncu büyük ilidir. İtalyanlar her şeyde en iyi olduklarını düşünürler. Şehirleriyle de gurur duyarlar. Roma onlar için dünyanın merkezidir. Bari içinse, ‘eğer Paris’in denizi olsaydı, küçük bir Bari olabilirdi’ derler.

İtalya’nın güneyinde tabiri caizse çizmenin topuğunda Adriyatik Denizi kıyısında önemli bir liman şehri olan Bari, şehir merkezinde 320 bin, civarıyla yaklaşık 2 milyon kişiyi barındırır. İtalya’nın kuzey bölgeleri sanayileşirken hala balıkçılık ve tarımla geçinen bir halkı vardır. Muhteşem denizi, doğası, gastonomi merkezi olması, şehrin içinde bile organik tarım yapılan tarlaların arasında olmanın keyfi, geleneklerine bağlı gerçek İtalya’yı yaşamak için iki mavi arasında keşfetmenizi bekleyen hala bakir olan bir güzelliktir.

Bari, pencerelerden birbirine çamaşır ipi uzanan tarihi sokakları, güler yüzlü ve gürültücü insanları, kafelerde zaman geçiren gençleri, çiğ yenen müthiş deniz mahsûlleri yanında orrechiette denen makarnası, bakla favası, her köşede koşturarak oyun oynayan çocukları ile Akdeniz kültürünün canlılığı ve sıcaklığını her yönüyle yansıtan tam bir İtalyan şehridir.

 

Güney’in Floransa’sı Barok Lecce…

Tabiri caizse çizmenin topuğunun en alt bölümünde bulunan Puglia’nın Bari ve Taranto’dan sonra üçüncü büyük şehri Lecce, ‘barok şehir’ ya da ‘güneyin Floransası’ diye de anılan 60 bin nüfuslu şehirdir. Kafanızı çevirdiğiniz her yerde barok stilde yapılmış mimari eserlere rastlarsınız. Barok dönemi yapılarının biraz gösteriş ve lüks merakından kaynaklandığı da söylenir. O dönem prenslerinin halklarına güçlü olduklarını göstermek istemesi ve diğer prensliklere karşı gösteriş merakından kaynaklandığı da bilinmektedir.

Biraz Arap, biraz İtalyan sarı Lecce taşı denen bir kireç taşından yapılan evler, taş yollar, labirente benzer dar sokakları arasında tarihi adeta solur, eski şehir sokaklarında gezerken kendinizi Ortaçağ’da hissedersiniz. Bugün Lecce şehri adeta Ortaçağ film seti gibidir. Ferzan Özpetek’in ‘Serseri Mayınlar’ filminden de hatırlarsınız; ancak, tam olarak neresi olduğunu büyük ihtimalle anlayamadığınız yer Lecce’dir. Filmleriyle yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’da da sanat çevresinin yakından tanıdığı Ferzan Özpetek, yaz aylarında Lecce’de yaşar. O yüzden filmleri sık sık Lecce sokaklarında geçer. Oyuncu Mehmet Günsur’un da Lecce’de evi olduğundan ve sık sık geldiğinden bahsedilir. Serra Yılmaz da Ferzan Özpetek filmlerinde İtalyan rolüyle severek izlediğimiz bir sanatçıdır. Floransa’da tiyatro yapar ve fırsat buldukça Lecce ve Puglia’nın diğer şehirlerine hem kendisi gelir, hem de dostlarını getirerek bölgenin tanınmasında önemli rol oynar. Tabii Lecceliler’in Ferzan Özpetek sevgisini anlatmaya gerek yok sanırım. Türk olduğunuzu öğrendikleri anda dillerinden Ferzan Özpetek adı dökülür. Filmlerinde Lecce ve Salento Yarımadası’nın güzelliklerini gösterdiğinden minnet ve şükranla anarlar. Özpetek’in Lecce’de çektiği bir başka film de ‘Allacciate Le Cinture’, yani ‘Kemerleri Bağlayın’dır.

18. yüzyıl gezgini Thomas Ashe, Lecce’yi İtalya’nın en güzel şehri olarak tanımlamıştır. Bu tarihi bilgi, Lonely Planet rehberinde de geçer. Mimarları, taş kesicileri, taş oyma ustaları ve sanatçılar Lecce’den çıkar. Bu yüzden her yer sanat eseri ile doludur. Lecce’ye güneyin Floransa’sı demelerinin sebebi de budur. Bugün eski şehre üç kapıdan girilir. Bunlar Porta Rudiae, Porta San Biagio ve Porta Napoli’dir.

 

Brindisi

Puglia’nın güneyinde Adriyatik Denizi kıyısında, Salento bölgesinde yer alan antik bir şehirdir. Sadece tarihi, güzel ve misafirperver insanları, lezzetli yemekleri ve denizi sizi etkisi altına almaz, doğal bir liman etrafında kurulan şehir gerçekten görenleri büyülüyor. 1830 km2 yüzölçümüne ve yaklaşık 84 bin nüfusa sahiptir.

Brindisi’nin tarihi, Messapians halkının Puglia’da yaşadığı zamana kadar yani MÖ. 8. yüzyıla kadar gidiyor. Brindisi şehrinin adı da bu zamandan kalmadır. Messapik kelime olan Brunda, geyik başı anlamına gelir ve bir geyiğin boynuzlarına benzeyen limanın şeklinden dolayı bu adı aldığına inanılır. Zamanla Brundo, Brindisi’ye dönüşür.

Brindisi’nin yüzyıllar boyunca önemli bir ticaret şehri haline gelmesinde hiç şüphesiz limanın rolü büyüktür. Roma döneminde, MÖ. 300’lü yıllarda Brindisi, Yunanistan ve Doğu ile karabiber ticaretinin önemli bir limanıdır. Daha sonra Orta Çağ zamanında Haçlı Seferleri için Bari limanından olduğu gibi Brindisi’den de yola çıkıldığı bilinmektedir. 19. yüzyılda Brindisi, Doğu Hint Adaları ile olan ticaretin çok önemli bir geçit noktası olur.