Yüzyıllardır tarihin, sanatın, lezzetin, ihtişamın, sadeliğin, dehanın buluştuğu, Rönesansın doğduğu Floransa ve birbirinden güzel küçük şehirleri, köyleri, bağları, dağları, sahili ve Napolyon’a 10 ay ev sahipliği yapmış meşhur Toskana Takımadaları’ndan Elba Adası ile Toskana gez gez bitmez.

Üniversite eğitimimin en güzel senesini geçirdiğim Floransa ve Toskana, her gittiğimde beni etkilemeye devam eder. Gitmezsem özlerim. Burada geçirdiğim okul dönemi, Floransa’nın kalbi Duomo’nun bir yanında oturup, diğer yanında okula gittiğim, her gün bu muazzam yapı ve meydandan en az iki kere geçmenin günlük aktivite olduğu, kapısında sıra olmayan müzelere istediğim zaman girip çıkabildiğim, sokaklarında zaman zaman kimseye rastlamadan dolaşabildiğim mükemmel bir zamandı.

O zamanlar Duomo etrafında arabalar bile serbestti. Şimdi ise yaya kalabalığında ezilme ihtimaliniz var! Kış aylarında sokaklar, meydanlar, restoranlar, müzeler… Kısaca şehir, şehir sakinlerine kalıyordu.

Günümüzde özellikle Mayıs başı – Ekim sonu arası turist akınına uğrayan ve yaz aylarında çok sıcak olan ‘açık müze’ şehre mümkün olduğunca bu tarihlerde gitmemenizi öneririm. Etrüsklerden Medici ailesine, Dante, Machiavelli, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Botticelli, Galileo Galilei…. Kimler gelmiş kimler geçmiş çok da büyük olmayan Toskana’dan. Her gittiğimde, yeni bir bölgesini, köyünü gezdiğimde tekrar tekrar büyüleniyorum, bilgiyle, zevkle, zaman zaman acıyla, sabırla, sanatla yoğrulmuş bu diyardan.

Araba ile yolculuk yapıyorsanız Toskana kaybolmaktan korkmadan dolaşacağınız bir bölge. Kaybolmak adeta bir zevk olabilir Toskana yollarında ve köylerinde. Vardığınız şehirlerin, köylerin meydanlarında mutlaka bir kahve veya aperitivo molası verin derim. Tabii burada önemli konu gün ve saat. Perşembe akşam üstü cıvıl cıvıl olan bir meydan mevsimine göre bir cumartesi akşam üstü bomboş olabilir.

Toskana’da konaklamak için çok alternatif var. Butik oteller, küçük oteller, bir çeşit çiftlik evi diyebileceğimiz farklı konfor seviyelerine sahip agriturismo’lar, bilindik zincir oteller daha ziyade büyük şehirlerde karşınıza çıkacaktır. Agriturisma’lar sadece konaklamak için değil özel ve lezzetli, ev tipi yemeklerin tadılabileceği tipik yerler. Toskana ziyaretinde bu tip bir öğle yemeğine vakit ayırarak unutulmaz bir gün geçirilebilir.

Adını bildiğimiz bir çok ressamdan şaire, rönesans sanatçısından gezgine, mucide, mühendise, kurgu karakter Pinokyo’ya kadar pek çok renkli ve dünyada iz bırakmış kişiliğe ev sahipliği yapmış Toskana’da tanıdık isimleri olan Vinci gibi köylere, Dante, Giotto, Vespucci gibi isme sahip meydanlara, müzelere, restoranlara, rastlamanız işte bu yüzdendir.

Toskana’nın benim için en güzel taraflarından birisi de her hafta sonu başka bir şehrinde ya da kasabasında karşınıza çıkan antika pazarlarıdır. Mutfak, sanat, moda meraklısı herkese göre ilginç objelerin sergilendiği bu pazarlara yolunuz düşerse hemen dalın tezgahların arasına.

 

Toskana Yollarında Neler Yapılmaz ki

Chianti bölgesinin göbeğinde Greve yakınındaki Montefioralle’de bağlara karşı bir öğle yemeği yedikten sonra Greve meydanında bir kahve molası, Civetta sanat atölyesi, lezzet dükkanları ziyaret edilebilir.

Siena yakınında, kulelerinden neredeyse tüm Toskana’yı görebilme hissi veren ufak ve etkileyici, en iyi korunmuş orta çağ köylerinden Monteriggioni manzara ziyafeti, kahve veya öğle yemek molası için iyi bir seçim olacaktır.

Toskana başta ‘dölce vita’ terimini dünyaya kazandıran Forte dei Marmi olmak üzere birbirinden güzel köyleri, şehirleri, adaları, plajları ve tabii deniz ürünlü lezzetleri ile gezmeye doyulamayacak bir sahil şeridine sahiptir.

En büyüğü Elba olmak üzere yedi ana adadan oluşan Toskana Takımadaları (Arcipelago Toscano) ve Tiren Denizi manzaralı odalarda uyanmanın çok farklı bir Toskana tecrübesi olduğunu söylemeliyim. Grosetto, Castiglione della Pescaia, Punta Ala… Deniz kenarından yukarı doğru yol alıp, irili ufaklı kasabaları ziyaret etmek farklı bir Toskana coğrafyası tanımak isteyenlerin seçimi olabilir.

Chianti şarapları ağırlıklı olarak Sangiovese üzümlerinden yapılırken, Bordeaux şaraplarını andıran, farklı üzüm blendleri ile elde edilen Supertuscan ve Bolgheri şaraplarının bağlarını yakından görmek, şarap meraklılarının tanıyacağı Ornellaia, Sassicaia, Tignannello, Argentiera gibi şarapları yerinde tatmak ve mücevher gibi bir köy meydanında, Bolgheri’de öğle yemeği, yine farklı bir Toskana günü için ideal seçimlerden olabilir.

Grosetto yakınlarında volkanik taşlara oyularak inşa edilen, silüeti ile etkileyici, küçük Kudüs olarak da bilinen Pitigliano, turistlerle kaynayan San Gimignano yerine ziyaret etmeyi tercih edebileceğiniz bir köy olabilir.

Lucca ve Forte dei Marmi civarındaysanız ve şato meraklısıysanız bu durumda yüzyıllarca Lunigiana bölgesinin giriş kapısı rolü oynamış bir tepe köyü Fosdinovo’da Malaspina Şatosu ziyaret listenize alınabilir.

Carlo Collodi’nin kurgu karakteri Pinokyo’nun diyarı Lucca’yı ziyaret etmeden Toskana ziyareti tamamlanmış sayılmaz. Üniversite dolayısıyla sokakları gençlerle dolu bu şehire bir kez giden şüphesiz tekrar tekrar gitmek isteyecektir.

Opera severler için Lucca demek Puccini demektir. Puccini’nin doğum şehrinde sanatçının doğduğu ve yaşadığı bugün müze olan evleri gezmek, sanatçının son operası Turandot’un meşhur aryası Nessun Dorma’yı bestelerken başında oturduğu piyanoyu görmek ve bulunduğu ortamı solumak heyecan verici. Tabii Lucca’nın güzel küçük opera salonunda bir opera izlemeyi düşünür veya yaz aylarında gerçekleşen Puccini Opera Festivali’ne katılmak isterseniz önceden rezervasyon yapmayı unutmayın derim.

Lucca’da çizgi roman ve oyun meraklıları içinde çok özel bir festival düzenlenmekte; sonbaharda gerçekleşen ‘Lucca Comics’, Avrupa’nın en büyük dünyanın bu konuyla ilgili ikinci en büyük festivali. Kırmızı surların içindeki güzel şehir dört gün süresince 250 binden fazla çizgi roman karakteri ile dolar taşar.

Tüm Toskana’da mevsiminde restoranlarda bulunsa da, Trüf sevenlerin ziyaret etmek isteyeceği köy San Miniato.

Forte dei Marmi’de ‘Dölce Vita’ bir gün geçirmek mi istiyorsunuz? Uzuuun plajda keyfinize göre bir tesis seçip, şezlonglarda uzanıp, ister surf yapın, ister deniz mahsullü nefis bir makarna yiyin ve sonra plajda masajla devam eden saatler geçirin. Bu, Toskana’da yaşanabilecek en tatlı zamanlardan olacaktır.

Forte dei Marmi ve Lucca arasında kalan, sanat severlerin mutlaka ziyret etmesi gereken Pietrasanta eski, yeni heykellerle donatılmış adeta bir açık heykel müzesidir. Sadece İtalyan değil, Kore’den Türkiye’ye Kolombiya’ya kadar her gittiğinizde farklı ülkelerden sanatçıların eserlerini görebilirsiniz. Pietrasanta’ya yolunuz düşerse Museo dei Bozzetti’nin (heykel maket müzesi) ziyaret edilmesi gereken ilginç bir müze olduğunu söylemeliyim.

Meşhur Carrara mermerinin diyarında Micheangelo’nun mermerlerini aldığı ocakları görmek için Seravezza tepelerine çıkmalısınız.

Meraklıları için ziyaret etmekten keyif alınacak bir adres de, ARTCO, Çinli ve Fransız mimar bir çifte ait güncel ve modern, uluslararası sanatçıların eserlerine yer veren mermer galerisi ve atölyesi.

Hemen karşısında yer alan Medici Sarayı’nın bahçesinde genç bir Türk heykeltraş, Ümit Turgay Durgun’un ödüllü eserini görmek ise oldukça gurur verici.

Antika pazarı meraklıları için güzel bir öneri ise şüphesiz Floransa’dan ister trenle ister arabayla gidebileceğiniz bir saat mesafedeki Arezzo olacaktır.

Orta Çağ izlerini rahatça görebileceğiniz küçük şehirde 1968’den bu yana her ayın ilk Pazar ve önceki Cumartesi günü İtalya’nın en büyük antika pazarı kurulmakta. Mutfak malzemelerinden takılara, bahçe malzemelerinden heykellere bu pazarda herkese göre bir şeyler olduğu kesin.

1931’den bu yana Temmuz’un üçüncü Cumartesi ve Eylül’ün ilk Pazarı Arezzo Orta Çağ günlerine döner. Giostra del Saracino festivalinde tüm şehir eski kostümlü kişiler, atlı şövalyeler, rengarenk formalı askerlerle dolar taşar, birbirinden ilginç gösteri ve yarışmalar yapılır.