AHMET GÜNEŞTEKİN İLE 24 SAAT

AHMET GÜNEŞTEKİN İLE 24 SAAT

2013 yılında Marlborough Gallery ile çalışmaya başlamasından sonra yurt içinde olduğu kadar uluslararası sanat çevrelerinde de dikkat çeken Ahmet Güneştekin, son olarak Godiva’nın 90. Yılı için yarattığı eserle dikkat çekti. Ünlü sanatçıyla sanatı ve bir günü nasıl geçirdiğiyle ilgili sohbet ettik.

Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
1997 yılında Beyoğlu’nda atölyemi kurdum, resim ve heykel yapma yöntemlerimi o zaman geliştirmeye başladım. 2003 yılındaki Karanlıktan Sonraki Renkler sergisi ilk büyük sergimdi. Uzun yıllar Anadolu ve Mezopotamya’nın söylencelere konu olan efsane ve mitlerini araştırarak yaptığım belgesel filmler, sanat anlayışımın şekillenmesini sağladı. Film yapma süreçlerinde edindiğim deneyimler sonraki yıllarda üreteceğim video yerleştirmelerine giden yolu açtı diyebilirim. 2013 yılında Marlborough Gallery ile çalışmaya başladım. Aynı yıl Venedik Arsenale’de video yerleştirmelerini kullandığım Bellek ivmesi sergisiyle uluslararası sanat dünyasında tanınmaya başladım. Son 5 yıldır New York, Hong Kong, Madrid, Venedik, Barcelona ve Amsterdam başta olmak üzere bir çok sanat şehrinde işlerim sergileniyor.

Bir gününüzü nasıl geçirdiğinizi öğrenmek istiyoruz. Sabahları saat kaçta uyanırsınız? Sabah ilk iş ne yaparsınız?
Bir gün içinde yaklaşık 15 saat boyunca sıkı bir disiplinle çalışıyorum ve çok az uyuyorum. Erken saatlerde uyanıyorum ve ilk iş olarak televizyondan gündeme kısaca bir göz atıyor, ardından kahvaltımı yapıyorum. Türkiye’nin ve dünyanın gündemini takip etmeye başlıyor, maillerimi ve sosyal medya hesaplarımı kontrol ediyor, gelen soruları yanıtlıyor ve yorumlarımı yazıyorum. Sonra atölyemde çalışmaya geçiyorum. Dış dünyadan tümüyle koptuğum bu yaratıcı saatlerin ardından, dostlarımla mutlaka bir araya gelmeye çalışıyorum. Farklı yaşamlar, kültürler ve sanat dünyası üzerine yaptığımız tartışmalardan sonra dostlarım ayrılıyor, ben de yine kendi dünyama çekiliyor ve çalışmaya devam ediyorum.

Kahvaltıda ne yersiniz?
Sağlıklı beslenmeye çalışıyorum. Ekmekve işlenmiş hayvansal ürünler dışında geleneksel kahvaltımızda olan her şeyi yiyebili-yorum.

Atölyeniz nerede ve saat kaçta çalışmaya başlarsınız? Haftanın kaç gününü atölyede geçirirsiniz? Hafta sonları da çalışır mısınız ?
Atölyem, işlerimi yönettiğim Güneştekin Sanat Merkezi’nin katlarından birinde. Sabah erken saatlerde çalışmaya başlıyorum, mümkün oldukça haftanın hergünü çalışıyorum. Hafta içi ve hafta sonu ayrımı yapmıyorum. Günleri planlarken önce zihnimde tamamladığım işleri uygulamaya geçirmek için hazırladığım takvim benim için esas oluyor. Yurt dışı gezilerim olmadığı zamanlarda, özellikle büyük sergilerden önce, atölyede geçirdiğim zamanlar daha da fazla oluyor.

Sporla ve sağlıklı yaşamla aranız nasıldır?
Spor yaptığım bir dönem oldu, ara vermek zorunda kaldım ama tekrar başlamak istiyorum.

Öğlen yemeğinizi saat kaçta ve nerede yersiniz?
13:oo’ten sonra, GSM’nin Haliç’e bakan teras katında, çoğunlukla da dostlarımla birlikte öğle yemeğini planlıyorum.

Genellikle saat kaça kadar çalışırsınız?
Çalışmaya erken başlar, belirli aralarverip geç saatlere kadar devam ederim, yine de her gün uyguladığım değişmez bir çalışma takvimim olduğunu söyleyemem. Projelerimin yoğunluğuna göre çalışma programım da değişiyor.

Hangi sıklıkta ve nerelere seyahat edersiniz? En çok yemek yemeyi sevdiğiniz şehirler, restoranlar ve yemekten keyif aldığınız şeyler?
Yaratım sürecinde on günlük sessizliklerim olur. Yapacağım işlerimin alt yapısını kurgularım. Bu sessizlikleri yaşadığım zamanlar en büyük dinlenme zamanlarıma dönüşüyor. Seyahatlerimi de genellikle bu dönem içinde planlıyorum. Son iki ay içinde Berlin, Paris, Londra’ya gittim. Nereye gidersem gideyim İtalyan ve Uzak Doğu mutfaklarını tercih ediyorum. Belirli aralıklarla gittiğim Batman ve Laleş’i de bu son aylarda yeniden ziyaret ettim. Modern yorumları kadar geleneksel Anadolu yemekleri de benim için vazgeçilmez.

Sanatın dışında nelerle ilgilenirsiniz, nasıl vakit geçirirsiniz?
Gittiğim her şehir, gezdiğim her sokak, başladığım her iş, izlediğim her film, okuduğum her kitap, ailemle ve yakın arkadaşlarımla yaşadığım her an, eninde sonunda sanatla ilgili bir hale geliyor. Zamanımı ve dünyaya bakış açımı şekillendiren bir şey sanat. Benim için hiçbir şey onun dışında kalamıyor.

İşleriniz için nelerden ilham alırsınız?
işlerimde kullandığım renklerin çıkış noktası, içinde yetiştiğim kültüre özgü nesneler ve imgeler. Mitolojiyi yeniden yorumlarken renkleri doğada bulduğum haliyle kullanmayı seviyorum. Melek-i Tavus kuşunun renk tonları doğada nasıl var oluyorsa benim işlerimde de o şekilde görünüyor. Renkler ve nesneler birbirlerini yok etmeden bir uyum içinde var olabiliyorlar. Mitolojinin her şeyin başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Benim için bütün sanatsal yaratımların kaynaklandığı bir zemin. Mitler her zaman insanın hayal gücünün ve yaratıcı hayallerinin tezahürlerine benzer sembolik bir sistem olarak çalışılmış. Ama benim yapmak istediğim geçmiş mitsel motiflerin izini sürmek de değil zaten, bir düşünce formu olarak mitin hayatta kalabilmesi ve güncelliğini koruması üzerine odaklanıyorum.

Bize biraz da gelecek planlarınızdan bahsedebilir misiniz? 2017 yılında planlanmış sergileriniz, gerçekleştireceğiniz projeler var mı?
Marlborough Gallery, 11 Ocak’ta NewYork’ta işlerimi sergileyecek, hazırlıklar bitmek üzere. Venedik’te önümüzdeki bienal döneminde 10. yüzyıldan kalma bir kilise olan Chiese a della Misericordia’da işlerimi sergileyeceğim. Mayıs ayında ayrıca Mark PeetVisser Gallery, Hollanda’da yeni işlerimi sergiliyor olacak.

Sanatçı olmasaydınız ne gibi bir meslek seçerdiniz?
Yaratıcı endüstrilerde iş yapan biri olurdum mutlaka. Bugüne kadar çok farklı işler yaptım ama vardığım yer sanat oldu. Yine aynısı olurdu sanıyorum.

GODIVA’NIN 90. YILI İÇİN BİR ESER YAPTINIZ. BU ESERİ BİZE ANLATIR MISINIZ?
Efsaneyi biliyorsunuz. Lady Godiva, vergileri arttıran eşi Lord Leofric’e isyan etti. Kocasının vergileri kaldırmayacağını anlayınca, cüretkar bir protesto ortaya koydu. “At sırtında, Coventry sokaklarını boydan boya geçeceğim, sadece saçlarıma sarınacağım, o zaman indirir misin vergileri” diye sordu. Lord kabul etti, nasıl olsa Godiva bunu yapamazdı. Godiva adeta tarihteki ilk performans sanatını ortaya koydu, üzerinde hiçbir elbise olmadan, saçlarına sarınıp atına bindi ve sokakları öylece dolaştı. Lady Godiva bir performans sanatçısıydı bana göre. Sanat dahil olmak üzere yarattığımız uygarlığın temellerini cesaretli insanların attığını düşünüyorum. Bu eserin Lady Godiva’nın cesaretini yansıtmasını istedim.