RÜYA TATİL MERKEZİ KAŞ
Dünya kenti Antalya’nın marka değerini artıran tarih, deniz ve doğa harikası Kaş, her yıl binlerce yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapıyor. Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Dış İlişkiler Koordinatörü, AGF Onursal Başkanı Antalyalı gazeteci Mevlüt Yeni, Kaş ile ilgili bilmemiz gerekenleri kaleme aldı.
Dünyaca ünlü masmavi koyları, pırıl pırıl denizi ve antik kentleriyle bölgeye gelenleri adeta büyülüyor Kaş… Antalya’nın şirin ilçesi Kaş, yüzme mesafesinde olan Yunanistan’ın Meis Adasına komşu olması nedeniyle ayrı bir önem kazanır. Meisliler, rutin alışverişlerini Kaş’tan temin ederler. Kaş, özellikle Cumhuriyet Bayramlarında bir başka güzeldir. Antalyalılar ve yurdun dört bir köşesinden vatandaşlarımız cumhuriyet kutlamaları için adeta Kaş’a akın ederler.
Şimdi dilerseniz onlarca medeniyete ev sahipliği yapan bu şirin ilçenin kısa tarihçesine göz atalım. Bulunduğu coğrafik konumu nedeniyle Kaş, tarihte Karia ve Likya bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktası olmuştur. Arkeolojik bulgular, kentin Likya dilinde Habesos ya da Habesa olarak tanımlandığını, ilk çağlarda Antiphellos ismiyle anıldığını göstermektedir. Ticaret limanı olarak da dikkat çeken kent, tarihi süreçte bu önemini korumuştur.
Roma Dönemi’nde önemi artan kent, Bizans Dönemi’ndeyse Piskoposluk Merkezi olmuştur. Arkeolojik bulgular, bu dönemde bölgenin yoğun olarak Arap akınlarına uğradığını daha sonra da Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak ‘Andifli’ ismiyle anıldığını göstermektedir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla, Tekeoğulları Beyliği şehrin yönetimini ele geçirmiştir. Daha sonar Padişah Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girmiş ve Osmanlılar, Teke Yarımadası’nın stratejik öneminin farkında olarak, ticari açıdan gelişimine katkıda bulunmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla nadide bir ilçe olan belde, estetik coğrafyasının verdiği ilhamla yeni bir isim almıştır. ‘Kaş’, karşısında bir yay gibi uzanan Meis Adası, önünde masmavi göz bebeğini andıran sularıyla Akdeniz, etrafını çevreleyen Toroslar. Günümüzdeyse doğal dokusu, tarihi ve arkeolojik zenginliği ile tercih edilen bir tatil destinasyonudur.
Antalya ili sınırları içinde bulunan Kaş, Antalya Havalimanına 192 km, Muğla’nın Fethiye ilçesine ise 106 km mesafededir. İlçe, batıda Eşen Çayı ile Seydikemer’e, doğuda Demre’ye, kuzeyde Elmalı ilçesine komşudur. Akdeniz’deyse Meis Adası ile karşı karşıya bulunan Kaş, 70 km sahil uzunluğuyla coğrafyasının bahşettiği ayrıcalığı sergilemektedir.
KAŞ’A NASIL GİDİLİR?
Kaş’a kara, hava ve deniz yoluyla ulaşım yapılmaktadır. Kaş, Antalya Havaalanı’na 192 km, Dalaman Havaalanı’na ise 160 km mesafededir. Kara yolu ile ulaşım genelde otobüsler ve taksilerle yapılmakta olup, turizm beldelerine ulaşmak oldukça kolaydır. İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya’dan düzenli olarak otobüs seferleri yapılmaktadır. Deniz yolu ile yapılacak seyahatlerde ‘Mavi Yolculuk’ tercih edilmekte olup, Antalya ve Fethiye’den kiralık ya da özel teknelerle seyahat olanakları alternatifler arasındadır.
ARKEOLOJİK ZENGİNLİK
Günümüzde Teke Yarımadası (doğuda Antalya Körfezi, batıda Fethiye Körfezi arasında) olarak anılan bölge (8951 km2’lik alan), Antik Çağ’da Likya (Lycia) olarak tanımlanırdı. Likya’nın doğuda Pamfilya (Antalya ve civarı), batıda Kayra (Muğla ve civarı), kuzeyde Pisidia (Burdur-Isparta çevresi) komşusudur. Bölgenin güneyini de Akdeniz çevrelemektedir. Kaş ilçesi, Likya bölgesinin önemli bir bölümü olup, güney ucunu meydana getirmiştir.
KAŞ’TA GÖRMENİZ GEREKENLER
Kalkan (Kalamaki)
Turkuaz denizin güzel bir koyla buluştuğu Kalkan, Kaş’ın en güzel mahalleleri arasındadır. Mavi Yolculuk turlarının uğrak noktası durumundaki Kalkan Yat Limanı, teknelerin ihtiyaçlarını karşılayacak gelişmiş donanımlara sahiptir. Tekneler, dik bir burun gibi denize uzanan yedi burnu geçtikten sonra, emin bir liman konumunda bulunan Kalkan Yat Limanı’na sığınmaktadırlar. Burada güvenle dinlenen tekneler harekete hazır hale geldiklerinde gitmek istemezler. Çünkü deniz turkuaz ve tertemizdir.
Kıyıda uzanan nefis kumsal ve mavi deniz insanı tutkuyla kendine çeker. Yazlıkların bol miktarda görüldüğü Kalkan’da beğeninize uygun tipte evleri kiralayıp, istediğiniz süre kalabilirsiniz. Evlerin büyük bir kısmı villa tipi müstakil havuzlu olup, mimaride özgün Kalkan Evleri favori evler arasındadır. Geleneksel yapıları ile turistlerin büyük ilgisini çeken kırmızı ve mor begonvillerin bezediği evler, otantik görünümü ile de konuklarını özenle ağırlamaktadır. Kalkan sokaklarında dolaşırken korunan bitki dokusunun yanı sıra, evcil hayvanlar da dikkatinizi çekecektir. Kalkan’ın ev sahibi edasıyla ziyaretçilere eşlik ederler ve fotoğraflarda tatlı anılara dönüşürler. Kalkan Limanı, teknik donanımlarının yanı sıra, rengârenk yatlar ve tekneler sayesinde ziyaretçilerine görsel bir şölen de sunmaktadır. Özellikle tur teknelerinin arka arkaya ayrılış saatleri, kıyıdan izlenmeye değer bir manzara oluşturmaktadır.
Turistlerin büyük ilgi gösterdiği Güvercinlik Deniz Mağarası, Kalkan’a 2 km mesafededir. Güvercinleriyle tanınan mağaraya tekne gezileriyle veya şahsi teknelerle gitmek mümkündür. Hem tekneyle yapılan turun tadı, hem de mağaranın gizemli doğal yapısı etkileyicidir. Kalkan’da plajların güzelliği ve aktiviteleri turistlerin vazgeçilmezidir. Denizin berraklığının yanı sıra, güneş ve kumsal birleşerek eğlenceli bir tatil alternatifi sunmaktadır.
Patara (Gelemiş)
Tanrı Apollon’un doğum yeri Patara, muhteşem plajı, çölleri andıran kum tepeleri, antik kenti, Caretta-Carettaları ile göz alıcı bir destinasyon…
Benzersiz görsel şöleni ile Patara Plajı, 18 km uzunluğuyla (en dar bölümü 280 m, en geniş bölümü 1500 m’ye ulaşan ölçümü) Türkiye’nin en uzun kumsalına sahip plajıdır. Denizin, güneşin keyfini kumsalıyla bütünleştiren ve tüm dünyanın bakir güzellikleri arasında bulunan Patara Plajı, Caretta-Caretta deniz kaplumbağalarının üreme alanıdır. Çevre ve Orman Bakanlığı’nca ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilan edilen Patara Plajı’nda Caretta-Carettaların üreme dönemleri ilgi odağıdır. Uzmanlar kaplumbağaların ekolojik ortamlarının devamı için, koruma tedbirlerini titizlikle uygulamakta, ziyaretçiler de bu bilinçle çeşitli evreleri gözlemlemektedir.
Patara, ziyaretçilerine keyifli turistik olanaklar sunarken, onları rahat ettirecek konaklama seçenekleri de hazırlamıştır. Patara’da modern ve otantik pek çok konaklama tesisi bulunmaktadır. Otel, motel ve pansiyonlar konaklama hizmetinin yanı sıra, Akdeniz mutfağının zengin menülerini de sunmaktadır.
Doğal güzelliği ile ziyaretçilerini büyüleyen Patara’nın arkeolojik değerleri yüzyıllardır zengin bir hazineye dönüşmüştür. Mitolojide Tanrı Apollon’un doğduğu yer olarak tanımlanan Patara, Kaş’a 41 km mesafede bulunmaktadır. Kaynaklarda kentin isminden ilk kez ünlü tarihçi Heredot’un söz ettiği görülür. Göz alıcı mimarisi ile dikkat çeken antik kent, limanın doğu yakasında geniş bir alana yayılmıştır. Uzmanlar, Eşen Çayı’nın (Ksanthos), yaklaşık 130 kilometrelik yolculuğunu Patara kumsalında tamamladığını ve buradan Akdeniz’e karıştığını belirtmektedirler. Eşen Çayı’nın getirdiği alüvyonlar, Patara Limanı’nı zamanla doldurmuş ve denize yaklaştıkça daha kumlu hale gelmiştir. Günümüzdeki çölleri andıran ilgi çekici kum tepeleri görünümü böylece oluşmuştur.
Yapılan bilimsel araştırmalar kentin tarihini M.Ö. 6. ve 5. yüzyıla kadar götürmektedir. Tarihte büyük önem taşıyan Patara, Bizans Dönemi’nde de bu önemi korumuştur. Tüm dünyanın ‘Noel Baba’ olarak andığı Saint Nicholas, Patara doğumludur. Hz. İsa’nın havarilerinden Saint Paul, Patara’dan gemiye binerek yola çıkmış ve Roma’ya gitmiştir. Kent, erken Hristiyanlık döneminde Piskoposluk Merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Patara antik kentinde bulunan yapıların bir kısmı, zamanın aşındıran sürecine direnmiş ve günümüze ulaşmıştır. Kentin girişinde Likya Tipi Roma Devri Mezar Anıtları yer almaktadır. Zafer Takı üç gözden oluşan etkileyici mimarisi ile sizleri karşılar. Hurmalık Hamamı ve Üç Nefli Liman Kilisesi’nin kalıntıları görülmeye değerdir. Yakın dönemdeki kazılarda bulunan Yol Kılavuzu, Patara’nın etkileyici eserleri arasında dikkat çekmektedir.
Yıllar boyunca kumların gizlediği görkemli Patara Tiyatrosu arkeolojik çalışmalar sonucunda kumlardan temizlenmiş ve ziyaretçileriyle buluşmuştur. Yaklaşık 10 bin kişilik kapasitesi olan tiyatro M.Ö. 2. yüzyılda yapılmıştır. Roma imparatoru Neron tarafından yaptırılan ve hayatta kalabilmiş dünyanın bilinen en eski Deniz Feneri, Patara’da bulunmaktadır. Yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkarılmış ve yüksekliği 11 metredir. Kitabesi mevcuttur. Etkileyici bir yapıya sahip olan Meclis Binası, dikdörtgen bir temel üzerinde yükselmektedir. 1500 kişilik yapı, Asia Eyaletinin başkenti Ephesos’dakiyle kıyaslanabilecek ölçüleriyle (42,80 m x 30,60 m) dikkat çeker. Sardesli Dionysos’a ait bir yazıt, Meclis Binası’nın üstünün ahşap bir çatı ile örtüldüğüne ilişkin bilgi vermektedir. Bilimsel araştırmalar, yapının ana girişlerinin kuzey ve güney yönlerinde olduğunu; üst oturma sıralarına rahatlıkla ulaşmak için aynı yönlerde merdiven çıkışları da bulunduğunu ve doğu yüzden açılan iki küçük giriş kapısının da yönetim kadrosu için olabileceğini belirtmektedir. Mermer döşeli küçük orkestra mekânı, Meclis Binası’nın merkezinde yer alır ve önünde sahne binası ile konuşmaların yapıldığı ahşap platform bulunur. Binanın oturma sıraları yerel kireç taşından yapılmış olup, yarım çember oluşturacak şekilde yerleştirilmiştir. Meclis Başkanı’nın oturduğu taht, yuvarlatılmış biçimiyle de farklılık göstermekte ve diğer oturma sıralarından daha yüksekte bulunmaktadır. Binanın aydınlatmasını zeminden 4 m yükseklikten başlayan ve doğu cepheye açılan üç pencere sağlamaktadır. Mimarinin önemi şöyle vurgulanmıştır: “Yakınçağ tarihçileri ve araştırmacıları tarafından işleyişi ve anayasası çağdaş batı yönetimlerine örnek gösterilen Likya Birliği, antik dünyada tektir. İşte antik çağların bu en mükemmel demokrasisine hizmet veren Patara Meclis Binası; bir kısmı yerinde, bir kısmı kazıyla gün yüzüne çıkarılan ve kalanı da Doğu Roma Suru içinde devşirme olarak duran kendi özgün malzemesiyle ayağa kaldırılmalıdır.” Günümüzde Patara Meclis Binası’nın orijinaline uygun restorasyon çalışmaları büyük bir özenle yapılmakta olup, antik kent özverili, keyifli ve heyecanlı gelişmelere her gün bir yenisini eklemektedir.
KAŞ’IN YAKIN ÇEVRESİ
Yavu (Kyaenai): Kaş-Kale yolu üzerinde bulunan Yavu köyü, 200 metre kadar yükseklikte sarp kayalar üzerinde kurulmuştur. Demre’ye bağlıdır ve Kaş’a 23 km mesafededir. Kyaenai, tarihi M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanan bir Likya şehridir ve etrafını 450 metre uzunlukta bir sur çevirir. Surun batı ve kuzey kısımlarında üç kapı yer alır. Tepenin güney eteğinde günümüze kadar sağlam olarak gelebilmiş 25 oturma sıralı bir tiyatro bulunmaktadır. M.S. 2. yüzyılda yapıldığı sanılan bu tiyatrodan, Trysa, Apollonia antik şehirleri ve koylar görünmektedir. Tiyatro ile akropol arasında yer alan nekropol alanında Roma Dönemi’ne ait irili ufaklı birçok lahit bulunur. Bazıları rölyeflerle bezeli olup, M.Ö. 350’ye tarihlendirilir. Antik kentte, M.Ö. 3. yüzyıla ait kaya mezarları, kabartmalı Likya yazıtlı lahitler, kütüphane, hamam ve su sarnıcı kalıntıları vardır.
Kekova: Doğa ile tarihin bütünleştiği ve turkuaz denizin binlerce koyla çevrildiği bir yeryüzü cennetidir. Kekova, kıyıda kurulmuş Üçağız (Theimussa) ve buradan teknelerle ulaşılan Kaleköy (Simena) ve karşısında uzanan, Batıkşehir’in yer aldığı Kekova Adası’nı kapsar. Yüzlerce yatın demirlediği eşsiz koylar ve balıkçı köyleri her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti bu eşsiz mekâna çekmektedir.
Üçağız (Theimussa): Kaş’a 36 km mesafede bulunan Üçağız’ın üç tarafı denizlerle çevrilmiş doğal koyları, tabii bir barınak gibidir. Antik kentin tarihi, bir kitabeye göre M.Ö. 4. yüzyıla kadar indiği anlaşılmaktadır. Üçağız’da pek çok mezar kalıntısı vardır. Küçük bir kapı ve kayalık üzerinde kule kalıntısı görülür. İskelenin hemen arkasında bulunan ev tipi mezar M.Ö. 4. yüzyıla ait olup üzerinde çıplak, genç bir erkek tasviri vardır. Doğudan denizin hemen yanında her biri üzerine binmiş hissi uyandıran birçok lahit görülür. Bu mezarların çoğu Roma Dönemi’ne aittir. Şehrin doğu ucunda kayaların kesilmesiyle oluşturulan 28 metre uzunlukta, 8 metre genişlikte bir iskele bulunmaktadır. Üçağız doğal limanı ile yat turizmi açısından önem taşır ve buradan kiralanan teknelerle Kaleköy ve Kekova Adası’na seyahatler gerçekleştirilir. Birbirinden lezzetli yemeklerin yapıldığı restoranlar ve güzel manzara turistlerin favorisidir.
Kaleköy (Simena): Eski Simena antik kenti üzerinde kurulmuş olan Kaleköy, yarımada şeklinde olup, ulaşımı teknelerle sağlanmaktadır. Burada eski tarih ve bugünkü yaşam iç içedir. Kentin tarihi M.Ö. IV. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Deniz içerisinde bir lahit dikkat çekici olup, adeta Simena’nın simgesi olmuştur. Yumuşak bir yürüyüş ile tepeye tırmanarak, orta çağda kullanılmış olan kaleye ulaşılır. Kaleden, Kekova Adası’nın ve koyların nefis görünümü seyre değerdir. Ayrıca, Kale içerisinde doğal kayaya oyulmuş yedi oturma sırası ile 300 kişilik bir tiyatro bulunur. Kıyıda hamam ve kitabesi yer alır. İkisi ev tipi olmak üzere burada birçok mezar görülmektedir.
Kekova Adası (Batık Şehir): Bölgeye adını veren ada, Kaleköy’ün önünde yer alır. Teknelerle ulaşmak on dakika sürer. Ada üzerinde bulunan Tersane Koyu’na tekneler yanaşabilirler. Burada Bizans devrine ait bir kilisenin apsisi yer alır. Adanın tarihi kesin olarak bilinmemekte olup, tarihi kalıntılarla doludur. Batık şehir üzerinden teknelerle geçilirken, su altında kalan batık şehrin izleri ve merdivenler görülebilir. Milli park ilan edilen bölge, koruma altına alınarak, burada sualtı dalış yapmak yasaklanmıştır.
Yazı: Mevlüt Yeni / mevlutyeni@gmail.com