BULDAN’IN BÜYÜSÜ

BULDAN’IN BÜYÜSÜ

Dokumalarıyla tanıdığımız Denizli’nin Buldan ilçesi, tarihi evleri, ören yerleri ve diğer güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor

Buldan ilçesinde ilk yerleşim M.Ö. 2000’li yıllara kadar gitmektedir, ilçe sırasıyla Persler, Frikler, Siluslar, Lidyalılar, Hititler, Romalılar ve Bizanslılar tarafından egemenlik kurulmuş yerleşim birimlerinden biridir.

Buldan adının ilk geçtiği kaynaklar arasında 1530 yılında yazılmış olan “Muhasabe-i Vilayet-i Anadolu Defterini” gösterebiliriz. Bu defterde Lazıkiye (Denizli) Kütahya Livası içinde bir kaza olarak gösterilmektedir. Bu kazanın köylerinden biri Kaş-Yenice bucağına bağlı BULADAN köyüdür. Bu ad Boladan şeklinde de okunabilir. Bu köy bugünkü Buldan’dır. Başka bazı kaynaklarda da Arapça harflerin okunuşu tarzlarına göre Boldan, Boladan şeklinde okumak da mümkündür. Buldan adının kaynağı konusunda birkaç görüş vardır. Bunların arasında en ciddi olanı kelimenin kökeninin “Apollonos” kelimesinden geldiğidir.

1834 tarihli İngilizce bir kaynakta Buldan’ın adı Bulladan olarak geçmektedir. Bulladan adının Apollonos Hieron adlı şehirden geldiği belirtilmektedir. Apollonos Hieron, Buldan yakınında bir Eski Çağyerleşim merkeziydi. Bu çalışmalarda Buldan adının Bulladan ve Bullandan olarak iki değişik şekilde yazılabileceği görülmektedir, ikinci yazılış şeklinin yöredeki Rumlar arasında daha sıkça duyulduğu belirtilmektedir.

Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından başlatılan Türkiye’nin kültürel envanterinin çıkarılmasına yönelik TÜBA-TÜKSEK projesi çerçevesinde pilot bölge seçilen Buldan’da yapılan araştırmalarda, akademisyenler Buldan isminin kökeni ile ilgili olarak farklı birtez öne sürdüler. Buna göre Luvi dilinde BULDANA kelimesinin anlamı bol sulak korunaklı alan anlamına gelmekte. MÖ’den önceki dönemde yaşamış olan Luvilerin uç bölgelerinden olan Buldan’ın sırtını dağa vermiş olması, eski tarihlerde sulak ve ormanlık bir yer olması bu tezi güçlendirmekte.

Buldan adının kaynağı konusunda rivayetten öteye geçmeyen bazı görüşler de mevcuttur. Yerleşim yerinin dağların eteğinde olması nedeniyle Boldağ diye adlandırıldığı, çok tanınmış aranılan dokumaları ürettiği için “Bulda al” diye adlandırıldığı ve Helenistik döneminde ticari yolları üzerinde yeni şehirler kurulduğu gibi eski şehirler de inşa ediliyordu. Buldan’ın Yenice Beldesi yakınındaki Tripolis’in bu dönemde Bergama Krallığı’nca kurulduğu bilinmektedir. M.Ö 133’te bölge Roma imparatorluğu’na bağlanmıştır. Bilindiği üzere Roma imparatorluğu M.S. 395’te Doğu ve Batı Roma imparatorluklarına ayrılmıştı. Anadolu ve dolayısıyla Buldan ve yöresi Selçuklu Türklerinin gelişine kadar Bizans yönetiminde kalmıştır.

Denizli ve havalesinde görülen ilk Türk birlikleri 1070’te buralara gelen Afşin Bey komutasındaki birliklerdir. Ancak Türklere Anadolu kapılarının açılması 1071 Malazgirt savaşında Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Alpaslan’ın yenmesiyle mümkün olmuştur.

Kılıç Aslan 1102’de Denizli’yi fethetmiş ancak Bizans Batı Anadolu’da kaybettiği bazı yerleri ve arada Denizli’yi 1119’da geri almıştır. 1211 yılında Aydın Kuyucak ilçesindeki Antiyokla ile Alaşehir arasında engebeli bir alanda yapılan savaş sonucu Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans arasındaki sınır belirlenmiştir. Bu sınır Buldan havalesinde Büyük Menderes Nehri idi. Yani Sarayköy ve Denizli yöresi Anadolu Selçuklularına kalırken Buldan yöresi Bizans içine bırakılıyordu. Bu sınır uzun süre değişmemiştir.

13. yüzyılın sonlarında Denizli ve havalesinde Germiyanoğluları’nın bölgeyi egemenlikleri altına almayı uğraştıkları görülür. Buldan ve havalisinin Türklere geçmesi Germiyanoğluları’nca gerçekleştirilmiştir. 1368’de Germiyanoğluları Denizli’yi tamamen ele geçirmişlerdir. Yıldırım Beyazıti3go’da Germiyanoğluları Beyliği’ni sona erdirmiş, Buldan ve havalisi de, böylece Osmanlı Devletine katılmıştır.

Buldan Ekonomisi

Buldan ekonomisi çok eski tarihlerden beri dokumacılık temellidir. Dokumanın neredeyse tüm çeşitleri Buldan’da dokunur. Kırsal bölgelerin bir kısmı ile Buldan’ın alt mahallelerinde sofralık üzüm üretimi de ekonomik açıdan önemli geçim kaynağıdır. Ayrıca kestane, elma, çilek, kekik, tütün ve sebze yetiştiriciliği de ekonomide önemli yer tutar.

Buldan Evleri

Eski Buldan evleri Kentsel SİT kapsamında koruma altına alınmış olup özellikleri korunmaya çalışılmaktadır. Halen Buldan’ın üç mahallesi tamamen, birkaç mahallesi de kısmen kentsel sit kapsamındadır. Ayrıca 200’e yakın bina de bireysel olarak korumaya alınmıştır. Geçmiş yıllarda bilinçsizce yıkımına izin verilen ve yerlerine beton evlerin yapıldığı eski Buldan evleri Safranbolu evlerinden daha üstün iken sayıca az kalmış bulunmaktadır. Ahşap ve cumbalı olan eski Buldan evlerinin saçak ve bacaları ,Cumbalı sundurmaları ayrı bir güzellik taşır. Bacalarda göze çarpan gerdanlıklar bambaşkadır. Aynı zamanda bu evlerbirbirinin Manzarasını engellememektedir.

Buldan Dokumaları

Tarihten bu güne buldan bezleri ve Buldan dokumacılığı M.Ö. altı bin yılında ilk ilmeklerAnadolu topraklarında atılır, ilk el dokuma tezgahları yapılır. Çatalhö- yük’teki arkeolojik kazılarda bulunan bez parçalarıdırbunun kanıtı. Daha sonraki çağlarda, Hitit, Frig, Lydia, Pers, Roma ve Bizans uygarlıkları dönemlerinde de dokumacılık büyük gelişmeler göstermiştir.

14. yüzyılda İbni Batuda’nın “…. Orada pamuktan altın işlemeli kumaş imal olunur ki başka örneği yoktur. Kaliteli pamuğun kuvvetli eğrilmiş olması nedeniyle dokumaları uzun ömürlüdür. Bu kumaş beldenin ismiyle anılır” dediği Buldan Bezi ve Buldan dokumacılığının tarihi bir belgesidir.

Osmanoğulları’nın henüz Bursa’ya yerleşmeden Germiyanoğlularının aracılığı ile Buldan’dan kumaş temin ettikleri tarihi kayıtlarda mevcuttur. Osmanlı Devletinin kuruluşundan sonra da sarayın dokuma ihtiyacının bir kısmı BULDAN’dan sağlanmıştır. Ertuğrul Gazi’nin içliği, Barbaros’un şalı, Padişah Genç Osman’ın gömleği Buldan’ da dokunmuştur. Bu örneklerTopkapı Sarayı Müzesi’ndegörülebilir.

Türk dokuma kumaş ve işlemelerinde motifler genellikle bitkiseldir. Lale, karanfil gibi çiçekler ve çeşitli dallar özellikle XVI. yüzyılda çok kullanılmıştır. Renkler kırmızı başta olmak üzere çini mavisi, güvez, p işmiş ayva ve safran sarısıdır. Bu gelenek Buldan dokuma ve işlemelerinde de açıkça görülür. Desenler geometrik bitkiseldir. Renklere ise kırmızı, sarı ve beyaz hakimdir. Kırmızı renkli bezler bayrak yapımında diğer renkler ise sarık ve iç çamaşırı imalinde kullanılmıştır.

1779 yılına kadar Buldan’da dokumacılık, ilkel tezgahlarla yapılıyordu. Bu tarihten sonra Buldan’ın bucak olması Bucak Müdürünün çalışmalarıyla dokumacılığın gelişmesi için çözümler aranmış, mekiği boynuzdan, masurası kargıdan tezgahlarda 10 numaradan 20 numaraya kadar ipliklerle başörtüsü, peştamal, çarşaf ve Buldan bezi gibi dokumalar yapılmıştır. 1910 yılında Osman Say isimli dokumacı, İstanbul’da gördüğü çekme (kamçılı) bir tezgahı Buldan’a getirmiş, Buldan zamanın en ileri tekniğine sahip tezgahlardan yararlanma imkanını bulmuştur. Bu tezgahlarda pamuklu, ipekli kumaşlar dokunmuş, dokunan bu kumaşlaryıllarca çeşitli ihtiyaçları karşılamıştır. Dokuma araç ve gereçlerini günün şartlarına göre düzenlenmesi nedeni ile 1951 yılından başlayarak motorlu tezgahlar kullanılmaya başlanmıştır. Bugün ipekli ve benzeri türdeki ince kumaşlar, peştamal, üstlük örtü türü dokumalar halen el tezgahlarında diğer türler ise motorlu tezgahlarda dokunmaktadır.

Dokumacılık önceleri el tezgahları ile, elektriğin gelmesiyle mekanik tezgahlarda, günümüzde ise gelişmiş otomatik tezgahlarla sürdürülmektedir. Buldan ve çevresinde hakim olan el sanatı ailece işletme şeklindeki dokumacılıktır. Yörede dokuma boyacılığının hammaddesi olan ayva çekirdeği, nar kabuğu, ceviz yaprağı ve meşe palamudunun da çok bulunması ve yörenin doğu ticaret yolu üzerinde olması bu sanatın gelişmesini kolaylaştırmaktadır.

Peştamallar ipekli ve pamuklu olarak dokunurlar. Peştamallar önceleri kadınlartarafından sokağa çıkarken elbiselerinin üzerinden bele bağlanarak kullanılırdı. Bugün ise sehpa ve masa örtüsü olarak kullanılmaktadır. Çarşaflar tek ve çift kişilik ayrıca yatak ve yorgan için çeşitli ebatlarda ipekli ve pamuklu olarak dokunmaktadır. Daha çok pamuklu olarak dokunmaktadır. 1950’li yıllarda Süleyman Tansöker isimli bir dokumacının elinde kalan parça pamuk ipliği ve ipekleri karıştıraraktamamen tesadüfeseri yarattığı, eşinin “Süleyman, sen ne yaptın? Bu nasıl bir kumaş? Biz bunu kime satacağız?” sitemi karşısında, “Hanım, bu seferlik böyle oldu, Hoşgör…”cevabı ile Hoşgör diye anılan kumaş, uzun yıllar Buldanlı dokumacıların iyi bir kazanç kaynağı olmuştur. Bugün de bu kumaş halen dokunmaktadır.

1893 yıllarından beri eni 30 ile 60 santim arasında değişen ve atkıda bükülü iplik kullanıldığı için kıvır kıvır bir görünümü olan Buldan Bükülü Bezi iç çamaşırı yapımında özellikle iç gömleği olarak kullanılmaktaydı. 1930 yıllarında Grofon adını alan bu bez; düz renkli, çizgili ve kareli olarak dokunuldu. izmirValisi Kazım Dirik’in emriyle İzmir’in bütün okullarında okul forması olarak kullanılmıştır. Daha sonraları düz, çizgili bordürlü, kareli olarak dokunan bu bezlerden yapılan kadın, erkek gömlekleri, çeşitli maksi elbiseler ve bluzların üzerlerine floş, sim ya da orlon ipliklerle işlenmiştir. 1970’li yıllarda bu bezler özellikle Almanya, Fransa, Belçika gibi Avrupa ülkelerine ihraç edilmiştir.

Günümüzde teknolojinin son haliyle dokunan buldan bezleri evimizin her köşesinde yer aldığı gibi gömlek bluz, etek, pantolon, şort gibi kıyafetlerimizde de yer almaktadır.

Antik Dönemin Önemli Ticaret Ve Tarım Merkezi: Tripolis

Büyük Menderes Nehri’nin kenarındaki Tripolis verimli Çürüksu Ovası’nın kuzey doğusunda bugünkü Denizli ili, Buldan ilçesi, Yenice- kent mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Tripolis’in bir kent olarak geçmişi Helenistik Dönem’e dayandırılsada, kentin doğu ve güneydoğusunda yer alan Hamambükü ve Yenice Höyük’te gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında elde edilen arkeolojik materyal kentin konumlandığı alandaki yerleşim izlerinin Geç Neolitik- Erken Kalkolitik Dönem’e (MÖ 5500) dayandığını kanıtlamaktadır. Son yerleşim izlerinin ise MS 13. Yy’a ait olduğu Tripolis’te antik döneme ait kalıntılar yaklaşık 281 hektarlık alana yayılmaktadır.

Helenistik Dönem’de ilk kez Apollonia ismi ile kurulan kent kısa süreli olarak Triumvir Marcus Antonius’un MÖ 41’de Küçük Asya’ya yaptığı ziyaret esnasında Antoniopolis olarak adlandırılmıştır. imparatorAugustus Dönemi’nden itibaren ise kentin ismi üç küçük topluluğun ya da yerleşimin oluşturduğu (synoikismos) bir kent/polis anlamına gelen Tripolis olarak son kez değiştirilir. Lydia Bölgesi’nin sınır kentlerinden biri olan Tripolis’in statejik ve jeopolitik anlamda oldukça önemli bir noktada konumlandığını gösteren en önemli veri, ticaret yollarının geçiş güzergahında yer almasından kaynaklanmaktadır. Smyrna, Pergamon ve Ephesos gibi antik çağın önemli kentlerinden başlayan ticaret yolları Tripolis’te birleşir ve Hierapolis, Laodikeia üzerinden geçerek Anadolu’nun doğu ve güney bölgelerine ulaşır.

Kent en ihtişamlı çağını Roma Dönemi’nde yaşamıştır. MS 1. yy da yaklaşık 60×45 m. ölçülerindeki adaların/insula etrafını çeviren cadde/plateia ve sokaklardan/stenopos meydana gelen ızgara tipinde bir plana sahiptir. Tripolis’te gerçekleştirilen çalışmalarla tespit edilen Tiyatro, Stadium, Hamam- Gymnasium, Nymphaeum, Agora gibi kamu binalarının yanı sıra sivil mimariye ait yapı tipleri; Antik Çağ insanlarının doğa, çevre, doğal kaynaklar, şehir planlaması, estetik ve mimari ile ilişkisini, günümüz insanlarının çıplak gözle algılamasını sağlayan önemli bilgiler sunmaktadır.

Tripolis’te gerçekleştirilen arkeolojik kazı, koruma ve onarım çalışmaları Bakanlar Kurulu kararıyla, KültürTurizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve Pamukkale Üniversitesi adına Doç. Dr. Bahadır Duman’ın başkanlığında; sürekli (Arkeologlar Mehmet Ok, Arzu Deniz Duman, Mehmet Aksu, Sezer Sayan, Res- toratör Emre Avcı) ve kısmi zamanlı olarak çalışmalara katılan heyet üyeleriyle yürütülmektedir.