Yakın Adalara YOLCULUK

Gelin Marmara’dan Kuzey Ege’ye, bize yakın adalara uzanalım.
Ne güzel demiş Akşit Göktürk; “Yaşamın büyük bir yarış halinde sürdüğü dünyada hızla akan zamanın, adada sınırlanmasıyla duran zamana dönüşmesi, insana rahat bir soluk aldırır” diye…
Gerçekten de büyüklüğü ne olursa olsun bir ada, anakaradan daima farklı bir yer, farklı bir ruh halidir. Her şeyden ve herkesten ayrı, ayrık; doğayla, denizle, rüzgarla daha baş başa, ruhuyla daha uyum içinde olur insan bir adadayken. Zaman, Göktürk’ün dediği gibi durmuş mudur, yoksa biz mi yavaşlamış ve durmuşuzdur? Kesin olan bir şey varsa, adaları başka her yerden seven insanlar vardır ve adalar onları bir başka çağırır. Marmara’nın ve Kuzey Ege’nin adaları da işte gitmeye doyulmaz, insanı kendine başka türlü bağlayan adalardandır.
Gökçeada, Nam-I Diğer İmroz
Mesela Gökçeada; Türkiye’nin Kuzey Ege’deki Bozcaada ile birlikte, iki adasından büyüğü olan, orijinal adıyla İmroz… Kuzey rüzgarları esiyor balık bol, Laz Koy’da deniz ılık … Gerçek bir Ege adasının tadını çıkarmanın, sakin sokaklarında, köylerinde kaybolmanın ve yavaş yaşamını keşfetmenin tam zamanı. Dağlık, ovalık coğrafyasıyla, Türkiye’nin bu en Batı noktası olarak tespit edilmiş İnce Burun – Gizli Liman ile Gökçeada, birbirinden farklı karakterdeki Rum köyleriyle tanınıyor. Daracık rnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşıp taş evlerin güzelliğine hayran olmamak elde değil. Kafeler için binaların birbirine sıkı sıkıya yaslandığı labirent gibi Zeytinli, farklı segmentteki oteller açısından tepeden Semadirek adasına bakan Yukarı Kaleköy tercih edilebilir. Turistik bir köy diyemeyeceğimiz Tepeköy’de Rum nüfus oldukça azalmış olsa da, Ağustos ortasındaki Meryem Ana bayramında kalabalıklaşıyor.
Adanın tarihi, Kıbrıs’ın tarihinden çok etkilenmiş. Kurtuluş Savaşı sonrası mübadeleden muaf tutulan Bozcaada ve Gökçeada halkı, siyasi olaylardan ister istemez çok etkilenmişler ve özellikle de Kıbrıs’taki olaylardan ötürü Gökçeada giderek daha sıkı kurallarla yönetilmeye başlamış ve bu nedenle de Rum ahalinin büyük kısmı Yunanistan’a göçmüş. Yine de İmrozlular adayı terk etmiyor, özellikle yaz döneminde geri geliyorlar.
Ada, 2011’de aldığı ‘cittaslow’ ünvanı ile, dünyanın ilk yavaş adası olmuş. Bozcaada’dan çok farklı olarak tarım ve hayvanlığın ön planda olduğu Gökçeada’da özellikle keçi ve koyun adanın alameti farikalarından. Özellikle oğlak tandır gibi yemekler, adada denenmesi gereken özel lezzetlerden.
Gökçeada uçsuz bucaksız plajları, gizli koyları, nefis yemekleri ve restoranları ile ziyaret edilmesi gereken adalarımızdan biri. Tarihini, özelliklerini biraz da araştırıp gider ve flamingolarıyla Tuz Gölü’nden çadır kurmak için son derece ideal bir nokta olan Gizli Limanı’na, Türkiye’de tek olan su altı milli parkından merkezde yer alan Kent Müzesi’ne kadar hakkını vererek gezerseniz müptelası olacağınız adalar arasında, bizden söylemesi…
Nasıl gidilir?
Gelibolu Yarımadası’nda bulunan Kabatepe’den feribotla gidiliyor. Kabatepe’ye kadar araba yolları çok düzgün, gayet rahat araç kullanarak ulaşabilirsiniz. Yaz-kış feribot saatlerini önceden kontrol etmekte yarar var.
Ne yenir?
Oğlak yahni, kuzu kapama, kuzu pirzola tadılmalı. Mevsimine uygun balıklardan, deniz ürünlerinden ve mezelerden şaşmayın. Peynirli, naneli sütle yapılan cicir ya da adanın yerel tatlarından. Çeşitli tatlı börekleri de deneyebilirsiniz.
Ne yapılır?
Plaja gidilir, denize girilir! Ekim ortasına k adar deniz hala ılıman. En önemli konu rüzgarı takip etmek. Nerenin rüzgar almadığını ve denize girmek için adanın kuzeyinin m i güneyinin mi uygun olduğunu buna göre anlayabilirsiniz . Sonbaharda genellikle kuzey rüzgarları esiyor. O nedenle güneyde büyüleyici suyuyla Laz Koyu iyi bir tercih. Yine güneyde ülkenin en batı ucu kısm ı denilen bölgede upuzun Uğurlu Plajı, Gizli Liman da berrak ve engin sularıyla hala denize girmeye imkan tanıyor.
Homeros’un Adası Bozcaada
Denizin diplerinde, uçurumlarda,
Tenedos’la kayalık İmroz arasında
Bir mağara vardır, geniş, kocaman.
Dinlendirirdi orada atlarını Poseidon; yeri sarsan.
Çözdü arabadan, tanrısal yemlerini koydu önlerine.
Bağladı ayaklarına altın zincirler
Bunlar kırılmaz, çözülmez zincirlerdi
Efendileri gelene dek ayrılamazlardı oradan
Kendi de Akhalar’ın ordusuna doğru yürüdü gitti.
Ege’nin daha ünlü ve turistik olan adası ise Bozcaada, antik çağdan getirdiği adıyla Tenedos… Bozcaada Homeros’un İlyada Destanı’nda adı geçen, mitolojiyle, şarapla, rüzgarla haşır neşir, Gökçeada’ya göre çok daha fazla ziyaret edilen bir ada.
Bunda Çanakkale-Geyikli’den feribotla 40 dakika gibi kısa bir sürede – bu süre Kabatepe-Gökçeada arasında 1.5 saate kadar uzayabiliyor – ulaşılabilmesinin de şüphesiz payı var. Bozcaada’ya ulaşmak daha kolay. Daha küçük olduğu için merkezindeki yüzlerce otel veya konukevinden birinde kalıp ada havasını solumak mümkün. Gökçeada’daki gibi arabalı olmasanız da adanın en güzel plajlarına minibüsle en fazla 15 dakikada gidebilirsiniz. Adada bağbozumundan caz ve ekolojik filmler festivaline yıllardır devam eden etkinlikler var. Tüm bunlar, Bozcaada’yı popüler yapan unsurlar elbette.
Adada özellikle Rum mahallesi tarafı bugün restoranların yoğunlaştığı bölge. En güzel plaj olarak Ayazma daima liste başında. Habbele, Akvaryum da denize girmek için tercih edilen yerlerden.
Nasıl gidilir?
Çanakkale-Geyikli’den feribotla gidiliyor. Yaz-kış feribot saatlerini önceden kontrol etmekte yarar var. Yaklaşık 30-35 dakika süren bir feribot yolculuğu ile kolayca ulaşılıyor.
Ne yenir?
Meze ve balık ön planda. Ancak ev yemekleri yapan güzel lokantalar ve çok sayıda pastane var. Bozcaada şarapları denenebilir, özellikle yerel Kuntra üzümü iyi kırmızı şaraplar veriyor.
Ne yapılır?
Polente Deniz Fenerine gidilir! Bozcaada’da tek bir şey yapacak olursanız Polente’ye gidin. Burası gün batımlarıyla ünlü ama bu mevsim sakin, denizle, dalgalarla, rüzgarla baş başa olacağınız güzel bir yürüyüş rotası sunuyor. Yarların üzeründen deniz fenerine yürürken enerji üreten devasa rüzgar santrallerinin altından geçiyorsunuz. Aracınızı bırakıp fenere kadar gidip dönmek için 45 dakika kadar yürüyeceksiniz. Harika bir rota, kesinlikle tavsiye ediyorum.
Çocukluğumuzun Yazları; Marmara Adası
Ege’den biraz daha kuzeye çıkıp Marmara’ya girelim; çocukluğumuzun yazlarını anımsatan yazların yaşandığı Marmara Adası’ndayız şimdi. Adada adeta 1990’lardaki hayat devam ediyor; gelip gideni iskelede karşılamak, sahilde, limanda oturup makûl fiyatlara iddiasız ama tatlı lokantalarda leziz yemekler yemek, akşam yürüyüşleri, yemek sonrası topu 25 liraya dondurma alıp çay bahçesinden vakit geçirmek, gece yarısına doğru çıkan gece açmasını beklemek…
Marmara Adası bu güzel dokusunu yerlileri sayesinde koruyor. Bu büyük adanın yaşayan, cıvıl cıvıl birkaç farklı köyü var ve adalılar buralara, yaşam şekillerine sahip çıkıyor. Farklı sivil toplum kuruluşları çatısında birçok etkinlik ve projeler yürütülerek Marmara Adası’na katkı sağlanıyor. İster merkezde, ister köylerden birinde kalın, her yerden denize girmek mümkün. Hemen iskelenin sol tarafında kalan Kole Plajı en kolaylıkla ulaşılabilenlerden. Ancak buranın dışında da önü kumsal olan birçok otel, motel var. Burada yazlık ev kiralama da oldukça yaygın. Ancak deniz sezonu kısa. Eylül ortasından sonra sükunetin tadını çıkarmak isteyenler için tam bir cennet, Marmara Adası. Özellikle bu tarihlerden sonra gittiğinizde adanın önemli geçim kaynaklarından zeytinciliğin yoğun bir dönemi olan hasada denk gelebilirsiniz.
Nasıl gidilir?
Bostancı ve Yenikapı’dan deniz otobüsüyle 4 saatte varılıyor. Arabalı gitmek isteyenler, Erdek Narlı’dan arabalı vapurla da geçebilirler.
Ne yenir?
Marmara Adası’nın başta uskumrusu olmak üzere – eskiden kılıç da varmış – balıkları, midyesi, garos mezesi, ünlü ama daha günlük, belki daha alçakgönüllü olan bir yemekleri var ki, her öğünde yenir! Peynirli patlıcan hem evlerde hem lokantalarda karşınıza çıkıyor. Mihaliç peyniri, kuru nane, yumurta, az unlu bir harç yapılıyor, iri iri kesilmiş patlıcan diliminin üzerine konuyor ve derin yağda kızartılıyor. Ege adalarında bir benzeri Rum böreği adıyla karşınıza çıkan bu yemeğin yanı sıra koruk suyu da adanın mutlaka tadılması gereken lezzetleri arasında.
Marmara Adası’nın henüz kendi şarap markası olmasa da bölgede bağcılık eskiden beri yapılıyor ve komşu Avşa Adası’nın çok iyi şarapları var, tadılmalı.
Ne yapılır?
Buraya kadar gelmişken günübirlik vapur seferi olan Paşalimanı adası da görülebilir. Çınarlı Köyü, Gündoğdu Köyü ziyaret edilebilir.
İstanbul’un Cennet Köşesi Prens Adaları
Marmara Denizi’nin zirve noktası olan Prens Adaları, herhalde önce rüzgarı, o rüzgarda ürperen ve yaz güneşi altında insan kendine çeken lacivert suları, tepelerden kıyılara kadar inen çam ağaçları ve ahşap konakları, türlü türlü dilleri, metropol İstanbul’unda unutulmakta olan yazlık gelenekleriyle aklımızda yer etmiştir. Asmaların gölgesindeki bahçelerde sebze ayıklayıp evden eve sohbet edenler, denizden tuzlu tuzlu gelen çocukları bahçedeki hortuma eve girmeden yıkayan anneler, akşam yemeği için cızır cızır kızartılan patlıcanların sokakları saran kokusu… Hafta sonu ise vapur ve motor iskelelerinde bir hengamedir gider; adalılar evlerine çekilir kentten gelen kalabalığa karışmamak için. Hafta içi biraz daha sakindir ortalık; sabahları geç kalkılan yaz günleri, uzun kahvaltılar, martı sesleri…
Bostancı’ya yakınlığına göre sayarsak; Kınalı, Burgaz, Heybeli ve Büyükada’dan sonra bir de küçük Sedef Adası. Büyükada, adı da üzerinde olduğu gibi Prens Adaları’nın en büyüğü ve en çok ziyaretçi alanı. Osmanlı’nın en güzel mimari örneklerini; Laskaris Kaludis’in Splendid Palace’ı, Periklis Fotiadis’in Azaryan Köşkü, Alexander Vallaury’nin Eski Rum Yetimhanesi Prinkipo Palace yapısı, Levon Güreğyan’ın Agopyan Köşkü’nü bu adada görebilirsiniz. Cumhuriyet döneminden ise Vedat Tek’in kendi evi, Sedad Hakkı Eldem’in Rıza Derviş ve Fethi Okyar Evleri gibi çalışmaları, Zeki Sayar’ın yine kendi evi de Büyükada’da.
Büyükada’da Splendid’in ‘eski dünya ihtişamı’ diye adlandırabileceğimiz barında oturup birşeyler içmek, restorasyon çalışmaları devam eden Hacalopoulos Köşkü’ne bir göz atmak gerek… Otellerden söz açmışken, İBB iştiraklerinden Beltur’un hizmete açtığı otel de adanın Maden tarafında. 58 odalı otel, tek ve iki katlı yapılardan oluşan derli toplu, makul fiyatlı bir konaklama imkanı sunuyor.
Adada son yıllardaki güzel gelişmelerden biri de Kadıyoran Yokuşu’ndaki Taş Mektep’in ayağa kaldırılarak kültür-sanat merkezi olarak halkın kullanımına sunulması oldu. Rum Ortodoks Patriği III. Sofronios’un yazlığı olan, sonraki yıllarda ise ortaokul olarak kullanılan bu mekânda artık konser, panel gibi farklı etkinlikler yapılabiliyor. Büyükada’dan vapura atlayıp Heybeliada’ya geçelim. Burada manastır ve kiliseler özellikle görülmeye değer; Aya Triada Manastırı ve Kilisesi ile Rum Ortodoks Ruhban Okulu ile Aya Nikola Kilisesi görülebilir. Tümü mimar Abdülmecid döneminde sarayda görev alan mimar Hacı Stefanis Gaitanakis yapımı olan eserler Heybeliada’yı tanımlayan yapılardan. Mimarın kendi evi de Heybeliada’da. Adanın bir ucunda Değirmenburnu piknik alanı ve plajı, arka kısmında ise Çam Limanı Plajı var.
Burgaz, adaların Büyükada’dan sonra en popüleri desek yanlış olmaz… Marmara Denizi’nin derinliklerine bakan arka taraftaki Kalpazankapa Plajı ve üstündeki lokanta, İstanbulluların kaçış noktalarından. Burgaz Ada, kolay ulaşılan plajlara da sahip elbette. Kınalıada tarafına bakan Martha Koyu, özellikle çok sevilen bir plaj zira burada henüz herhangi bir işletme yok ve bakir koy, bütün güzelliğiyle herkese açık… Elbette adı Burgaz ile adeta özdeşleşmiş Sait Faik’i anmadan geçemeyiz; Sait Faik Müzesi’ni mutlaka görmek gerekiyor.
Son olarak Bostancı’ya en yakın olan Kınalıada’ya geçebilirsiniz. Özgün karakterini en iyi koruyan ada olan Kınalı’da sahil boyunca yüzecek, yemek yiyecek birçok alternatif mevcut. Kışın da kentin karmaşasından uzaklaşmak, tenhalaşan sokaklarında dolaşmak, çıtır çıtır sobası yanan lokantaları, kafeleri keşfetmek ve adanın kedilerini sevmek için gidilesi bir yer, Kınalıada. Prens Adaları’nda küçük turumuz da böylece son buluyor. Kınalı’dan vapura atlayınca yarım saatte ver elini Bostancı.
Nasıl gidilir?
Bostancı, Kartal, Eminönü iskelelerinden adalara vapur var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ nin deniz taksileri de çok konforlu bir ulaşım sağlıyor.
Ne yenir?
Meze ve balık restoranları ön planda. Büyükada’da Eskibağ Teras,Loc’ada, Kınalıada’da Jash ve Teos, Burgaz’da Kalpazankaya’da yemek yenebilir. Splendid Palace’ın barından bir kokteyl içilebilir.
Ne yapılır?
Adaların tarihi köşklerini tanımak için özel bir tur yapabilirsiniz. Hasan Kuruyazıcı’nın “Adalar, Binalar, Mimarlar” adlı kitabı iyi bir rehber olacaktır. Yine adalarda zaman zaman düzenlenen bitki turlarına katılarak bölgenin florasını daha iyi tanımak isteyebilirsiniz. Taş Mektep’teki seminer veya konserleri takip ederek Büyükada’da böyle bir etkinliğe katılmak da mümkün.
Hazırlayan: ESİN SUNGUR @esinsungu