Bakü’den Nahçıvan’a ATEŞLER ÜLKESİ AZERBAYCAN

Gezi yazarımız Sevcan Akesi, Türkiye temsilcisi olduğu uluslararası gezginler kulübü Nomadmania ile gittiği Azerbaycan notlarını bizimle paylaşıyor. Bakü ve çevresinin güzelliklerinin yanı sıra henüz turizme açılmamış Karabağ’ı da görme imkanı buldu.
Azerbaycan, gezginleri, özellikle de Türk gezginleri şaşırtmaya devam edecek bir ülke. Neden mi? Azerbaycan halkı Türk kökenli Azeri Türkleri olarak adlandırılan bir topluluktur, bununla birlikte tarih boyunca Kafkasya’da pek çok kültür bir araya geldiği için etnik ve kültürel bir çeşitlilik de vardır. Yalnız şunu söyleyebilirim ki gezdiğim ülkeler içinde Türkleri bu kadar çok seven ve değer veren başka bir ülkeye herhalde rastlamadım. Kendimizi gezi boyunca çok güvende ve mutlu hissettik.
Bakü’ye gitmenin en güzel yanlarından biri de vize ve pasaport gerekmeden, sadece yeni tip T.C. kimlik kartı ile bu ülkeye giriş yapabiliyor olmak. Diğer yandan özellikle başkent Bakü, geçmişin dokusu 40 bin yıllık kaya yazıtlarından, geleceğin tasarımını modern silüetlerle birleştiren nadir şehirlerden. Geçmişle, günümüz modern mimarisini o kadar güzel uyumlandırmışlar ki, Şirvanşahlar Sarayı’ndan Zaha Hadid imzalı mimarlık harikası Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ne, halı dokumasından petrogliflere, cazdan modern sanata, her köşesinde farklı bir keşif noktasının bizleri beklediğini söyleyerek yazıma başlamak istiyorum.
Bakü ve Çevresi
Hazar Denizi kıyısında kurulmuş çok modern, çok temiz bir şehir olan başkent Bakü ve çevresinde çok gezilecek yer var. Şehrin ruhunu hissetmek ve görülmesi gereken yerleri görebilmek için en az üç gün Bakü’ye ayırmak yerinde olur. Tüm Azerbaycan’ı gezmek için de yaklaşık bir on gün gerekir.
Bakü’de beni en çok etkileyen ve Bakü’nün simgelerinden biri olan ‘Qiz Qalası’ yani ‘Kız Kulesi’ ile Şirvanşahlar Sarayı oldu. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki İçerişeher (Eski şehir) dedikleri bölgede bu tarihi yapıları görmek mümkün. Kız Kulesi’nin yapım tarihi ve yapım amacı günümüze ulaşan bilgiler içinde yok. Sadece tarihçiler 6. veya 7. yy’da yapılmış olabileceğini söylüyorlar. Bir mimari harikası olduğu gerçek. Bugün müze olarak hizmet veren sekiz katlı kulenin üçüncü katında ağzı olan bir kuyu bulunmaktadır ve duvarın içinden 13 metre aşağı inmektedir. Kuyuda yapılan kazılar 12. yy’dan beri kullanıldığını kanıtlıyor. Ve içindeki su içmeye uygun yani denizle bir bağlantısı yok.
Kız Kulesi havadan bakıldığında, bir buta yani altı ya da dokuz rakamı şeklindedir. “Buta” Sanskritçede ışık anlamına gelen “Buda” kelimesinden geliyor. Buta’nın yani bu sayıların bilgeliği Tanrı’ya aittir. Buta şekli eski Bakü’de keşfedilen birçok eşyada da bulunmuştur.
İşte esrarengiz Kız Kulesi’nin, gizemli Bakü şehrinin anahtarı olduğunu düşünme fikri bana çok hoş geldi.
Kulenin hemen yanındaki Şirvanşahlar Sarayı da 15. yy’dan kalma ve yakın doğunun en görkemli mimari eserlerinden biri olarak kabul ediliyor ve günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Ortaçağ Azerbaycan mimarisi, İslam mimarisinin gelişmesine de büyük katkılar sağlamıştır ve en güzel mimari yapıları Bakü’de görmek mümkündür. 19. yy’da da petrol patlaması nedeniyle Avrupa’daki yapıları aratmayacak güzellikte binalar inşa edilmiştir. Bir an kendinizi Bakü’de değil de Paris’te gibi hissedebilirsiniz.
Tabii bu eski mimari eserlerin yanında hiç sakil durmayan son dönem yapılmış hepsi birer mimari harikası yapılar var ki bunları da söylemeden geçemeyeceğim. Bunların başında ikonik yapıların mimarı Zaha Hadid imzalı Haydar Aliyev Kültür Merkezi, bir diğeri halı rulosu bir şeklinde dizayn edilmiş Azerbaycan Halı Müzesi, Bakü Alev Kuleleri, Socar Kulesi, hilal şeklindeki Crescent Development geliyor.
Bakü şehir merkezi dışında 13. yy’da inşa edilmiş Bibi-Heybat Camii, yemyeşil iç yapısı ile çok etkileyici. Sovyet döneminde yıkılan yapının aslına uygun olarak tekrar replikası yapılmış.
Yine Bakü’ye 60 km uzaklıkta tarihin 40 bin yıl önceki sırlarını içinde barındıran Kobustan mutlaka görülmesi gereken bir dünya mirası. Girişteki 10 bin yıl öncesinden kalma müzik aleti ‘Kaval Taşı’ gezginleri karşılıyor, gerçekten çok etkileyici.
Kaya sanatı gravürlerinin kalitesi ve yoğunluğu nedeniyle Kobustan, 2007 yılında UNESCO Dünya Mirası Alanı ilan edilmiştir.
O bölgeye gitmişken Çamur Volkanı’nı görmeden olmaz.
Ateşgah (Fire Temple) dünyanın üç Mecusi (Zerdüşt) tapınağından biri. Ateş tapınağı Mecusiler için çok mukaddes bir yer fakat Azerilerin 7. yy’da müslümanlığı kabulü ile önemini yitirmiş durumda.
Azerbaycan’ın en güzel yollarından biri Guba-Bakü Otoyolu. Ve otoyolun 40. km’sinden sonra yol boyunca uzanan Şeker Kamışı Dağları. Kırmızı, turuncu, pembe, kahverengi engebeli kıvrımlarıyla muhteşem bir manzaraya tanıklık etmemize sebep oluyor. Guba Otoyolu’ndan yolumuzu Kınalık Köyü’ne kadar uzatabiliriz. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki dünyanın en eski ve en bozulmamış köyünü ziyaret etmek bambaşka bir duygu.
“Bakü’de, geçmişle, günümüz modern mimarisini o kadar güzel uyumlandırmışlar ki, Şirvanşahlar Sarayı’ndan Zaha Hadid imzalı mimarlık harikası Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ne, halı dokumasından petrogliflere, cazdan modern sanata, her köşesinde farklı bir keşif noktasının bizleri bekliyor.”
Nahçıvan’a Doğru
Dört günlük Bakü ve çevresi gezilerinden sonra 23 Nisan 2025’te Türkiye Envoy’u olduğum NomadMania (NomadMania.com) ekibine katıldım. Amacımız Dağlık Karabağ ve Nahçıvan’ı gezmekti. Savaş sonrası yerle bir olmuş Karabağ şimdilerde ancak özel devlet izinleri ile gezilebiliyor. Henüz turizme hazır bir bölge değil ama çok hummalı bir çalışma içinde Azerbaycan devleti. Bir an önce yaralarını sarmak, savaş nedeniyle şehirlerini köylerini terk etmek zorunda kalmış vatandaşlarını tekrar evlerine yurtlarına döndürmek istiyor.
Bugün hala savaştan arta kalan mayınların temizlenmesi işlemi devam ediyor ve 100’lerce asker bu uğurda kaybedilmiş maalesef. Bir mayın tarama bölgesinde bize de bir mayının nasıl bulunduğunu ve patlatıldığını yaptıkları demonstrasyonla gösterdiler. Çok etkileyici idi.
Dağlık Karabağ Sorunu
Dağlık Karabağ sorununun kökeni 20. yüzyılın başlarına dayanıyor. Sovyetler Birliği döneminde Stalin, Azerbaycan sınırları içinde bulunan Dağlık Karabağ’da bir Ermeni Özerk Bölgesi oluşturma kararı verdi. Bunun için farklı bölgelerden çok sayıda Ermeni’yi buraya yerleştirdi. Sovyetler Birliği zayıflamaya başlayınca Ermeniler, Karabağ’ın Sovyet Azerbaycan’dan Sovyet Ermenistan’a devredilmesine ilişkin taleplerini dillendirdiler. İki toplum arasındaki anlaşmazlık çatışmaya, 1990’lı yılların başlarında da geniş çaplı savaşa dönüştü. Ermeni işgali altında kalmış olan Dağlık Karabağ Bölgesi’ndeki topraklar 2020 yılında yapılan 2. Karabağ Savaşı sonrası, Azerbaycan tarafından geri alındı. 10 Kasım 2020 tarihli ateşkes anlaşması ile Ermenistan Hükümeti yenilgiyi resmen kabul etti.
Bu arada hemen belirtmeliyim ki 10 Kasım Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ‘ün ölüm gününe denk geldiği için Azerbaycan, Dağlık Karabağ’daki zaferini 8 Kasım’da Şuşa’nın kurtuluşuyla kutluyor.
Bu muhteşem saygı için teşekkürler Azerbaycan…
“Bakü’ye gitmenin en güzel yanlarından biri de vize ve pasaport gerekmeden, sadece yeni tip T.C. kimlik kartı ile bu ülkeye giriş yapabiliyor olmak.”
Bakü’den Karabağ’a Zafer Yolu
Bakü’den 12 cip ve önümüzde arkamızda polis korumaları ile konvoy halinde yola çıktık.
Bakü’den güneybatı yönünde yol alarak savaşın izlerinin çok acı bir şekilde görüldüğü yollardan geçiyoruz. Yerle yeksan olmuş köyler, kasabalar insanın öylesine içini acıtıyor ki… Yollarda Türk ve Azerbaycan bayrakları birlikte asılmış. Sık sık şehit mezarlarına rastlıyoruz, tüyler ürpertici.
Her durumda, savaşta Azerbaycan’a destek olmuş Türk milletine bağlılık ve vefa borçlarını gösteriyorlar.
Dağlık Karabağ bölgesindeki İlk durağımız Füzuli ve Füzuli Havaalanı. Karabağ‘a hava yolu ile ulaşmanın tek noktası. Havaalanı yeni yapılmış henüz kullanıma açılmamış. Her yerde Haydar Aliyev’in fotoğrafları ve yazıları var. Azerbaycan halkı için büyük kurtarıcı ve en önemli devlet adamı. Şimdi ise oğlu İlham Aliyev Cumhurbaşkanı.
Füzuli şehri adını, Azeri kökenli şair Fuzuli’den almıştır. Şavaşta en çok zarar gören şehirlerden biri olan Füzuli’ye yeni toplu konutlar yapılmış, ama acı bir gerçek var ki, şehirlerine geri dönen insanlar şu anda yeni evlerinden savaşta yerle bir olmuş evlerini görüyorlar. Sadece, belli ki çok güzel bir yapı olan tiyatro binalarının sütunlu giriş kapısı, ayakta kalan tek yapı. Bu duygular içinde eski kaybedilmiş yaşam alanlarına bakarak yaşamlarını devam ettirebilmek nasıl bir ruh halini beraberinde getirir bilemiyorum. Ama görüyorum ki yine de mutlular ve geleceğe umutla bakıyorlar. Yol boyunca 8 Kasım Zafer Günü panolarını görüyoruz.
İkinci durağımız Şuşa, Karabağ’ın kültür başkenti. Tarihin derinliklerinden gelen buram buram tarih kokan bu güzel şehir maalesef büyük badireler atlatmış. Bugün tarihi binalar geçmişin izlerini korumak için tekrar ayağa kaldırılıyor.
1992’de Rus destekli Ermeniler tarafından işgal edilen Şuşa’dan Azerbaycanlılar göç etmeye mecbur bırakılmışlardı. Kazanılan 2020 savaşı sonrası ise Azeriler kendi topraklarına dönerken bu kez Ermeniler bölgeyi terk ettiler.
Dağlık Karabağ Cumhuriyeti‘nin başkenti Hankendi’deyiz. Karabağ Üniversitesi’ne misafir oluyoruz. Benim de üniversite öğretim üyesi olduğumu öğrenen gençler beni gelecekleri ile ilgili soru yağmuruna tutuyorlar. Çok mutlu oluyorum, umutları ve gelecek hayalleri var. Hatta Rektör Prof. Dr. Şahin Bayramov’a Diş Hekimliği Fakültesi açılırsa gönüllü öğretim üyesi olarak gelebileceğimi söylüyorum.
Bu gezimiz sırasında tüm Azerbaycan TV, radyo ve gazete muhabirleri bizimle birlikte. Türk olduğumu duyunca en çok benimle röportaj yapıyorlar.
Ağdam, bir başka güzel şehir. Karabağ Hanlığı’nın tarihi burada yatıyor. Savaşta çok zarar görmüş ama önemli ölçüde tarihi eserleri ayağa kaldırmışlar. Geceyi Ağdam’da geçiriyoruz.
Azerbaycan’daki İsviçre
Ertesi gün Azerbaycan’ın eşsiz doğasında Kelbecer’e doğru yol alıyoruz. İşte yine yerle bir olmuş bir şehir. Havası İsviçre Alpleri’ne benziyor. Yeni şehri bir İsviçre firması inşa ediyor. Yapılar İsviçre’ye benzemiş, ama keşke Kelbecer’in doğal dokusunu bozmasalardı. Bu şehri kış turizmine hazırlıyorlar. Kelbecer, Ermenistan sınırına çok yakın olduğu için hala silahlı kuvvetlerce korunuyor.
Yenilenmiş Şehir Laçin
Yolumuz Laçin’e doğru. Laçin Koridoru’na gitmek için hem İran, hem de Ermenistan sınır boyunca yolculuk yapıyoruz. Hekeri çayı Ermenistan ve Azerbaycan topraklarına yer yer sınır oluyor.
Yolda çok güzel bir sürpriz ile karşılaşıyoruz. İstisu, yani bir sıcak su kaynağı. Suyun kaynadığı yerde bir küçük doğal havuz oluşmuş ve buradan kaynayan su hem çevreye hem de yol boyunca devam eden çayın suyuna akıp gidiyor. İçindeki mineraller nedeniyle muhteşem bir şekil ve renk armonisi oluşturmuş aktığı bölgede. Bakmaya doyum olmuyor. Su çok sıcak değil, doğal havuza girmek mümkün. Akşam sularında Laçin’e varıyoruz.
Laçin hem güzel hem acılı tarihi ile, muhteşem havası ve doğası ile bizi karşılıyor. Yerle bir olmuş bu güzel Azerbaycan şehrine Türkiye‘nin bungalow yardımı yaptığını görüyoruz. Halkın evleri yapılana kadar buralarda kalması için. Hepsinin dışında Türk ve Azerbaycan bayrakları var. Laçin’de biz de bu bungalow’larda kaldık. İçleri çok moderndi, üst kat dört kişilik yatak odası, alt kat salon, mutfak ve banyo.
Şimdilerde şehir tamamen yenilenmiş durumda, savaşta çok zarar gören sınır kenti Laçin yaralarını sarmış ve geleceğine umutla bakıyor. En büyük caddesi de eskiye sadık kalınarak yenileniyor, eski hükümet binasının ön cephe pencerelerinden bakan çocuk fotoğrafları dünya üzerinde savaş yaşayan çocukların biraz korkulu, biraz tedirgin, çokça üzgün fotoğrafları. Yüreğimizi acıtan ama artık savaş görmeyelim dedirtecek nitelikte.
‘Zengezur Koridoru’ndan ‘Trump Rotası’na
Yaptığımız büyük Azerbaycan turundan sonra Bakü’ye geri döndük. Çünkü Nisan 2025’te Ermenistan, Zengezur Koridoru’ndan Nahçıvan’a kara yolu ile geçişe izin vermiyordu. Bu nedenle uçak ile Nahçıvan’a geçmek zorundaydık.
Azerbaycan ile eksklav parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bağlantıyı kuracak olan ulaşım koridoru yakın bir geçmişte açıldı. 8 Ağustos 2025’te ABD Başkanı Donald Trump’ın ev sahipliğinde bir araya gelen, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan Washington’da bir barış deklarasyonu imzaladı. ABD Başkanı Trump ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan arasında imzalanan antlaşmanın adı; Trump Rotası: TRIPP, Uluslararası Barış ve Refah İçin Bir Yol (Trump Route: A Road for International Peace and Prosperity) oldu. Zengezur Koridoru olarak bilinen bu yol artık kısaca anlaşmanın İngilizce adının ilk harflerinden oluşan TRIPP kısaltmasıyla adlandırılacak. Buna göre artık Zengezur koridoru yerine ‘yol’ ifadesi kullanılması kararlaştırıldı.
Zengezur koridoru hem Türk dünyası hem de bölge ülkeleri için geleceğe açılan bir kapıdır. Kafkasya’yı barış ve kalkınma bölgesine dönüştürmekte bölgesel ve uluslararası öneme sahip olacak bu koridordan geçen ulaşım, iletişim ve altyapı projeleri, tüm Türk dünyasını birleştirmenin yanı sıra diğer ülkeler için de ek fırsatlar yaratacaktır.
Zengezur Koridoru, Azerbaycan’ı onun bir parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile bağlayan bir ulaşım koridorudur. Daha geniş anlamda, Zengezur Koridoru, Nahçıvan’ı, Azerbaycan ve Türkiye ile bağlayarak, Nahçıvan’dan Türkiye’ye, oradan Akdeniz üzerinden diğer batı ülkelerine geçiş imkanı sağlayacaktır.
“Azerbaycan halkı Türk kökenli Azeri Türkleri olarak adlandırılan bir topluluktur, bununla birlikte tarih boyunca Kafkasya’da pek çok kültür bir araya geldiği için etnik ve kültürel bir çeşitlilik de vardır.”
Nahçıvan
Konumuz arasında yeni bir sıcak gelişmeye değindikten sonra Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ‘ne dönelim. Doğası, mimari yapıları ve tarihi ile özel bir yere sahip Nahçıvan için en sembolik yapılar, Selçuklu Ortaçağ mimarisinin güzel örneklerinin sergilendiği Eski Şehir bölgesindeki 12. yy’dan kalma Mümine Hatun Türbesi ve Külliyesi yine aynı bölgede Nahçıvan Açık Hava Müzesi, Han Sarayı, Yezidabad Kalesi ve 7500 yıl önce gerçekleşen Nuh Tufanı için efsanelere neden olan Nuh Peygamber’in Türbesi ilginç noktalar.
Yine Culfa’da Aras Nehri kıyısındaki Gülistan Türbesi, İran sınırında harika bir Selçuklu Mimarisi. 12-13. yy’da yapılmış olan türbe UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday gösterilmiş durumda.
Ordubad 14. yy’da ya da daha öncesinde Kafkasya’nın Zengezur Dağı’nın eteklerinde kurulmış olan şehir, İpek Yolu’nun üzerindeydi. ‘Ordu şehri’ anlamına gelen bu tarihi şehir, 2001’de UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmıştır.
Fakat benim için Nahçıvan’da ilk sırayı Alinja Kalesi alıyor. Culfa’ya yakın bir konumdaki bu muhteşem kale ve kule Nahçıvan’ın Machu Picchu’su. Yaklaşık 1500 merdivenle tepeye tırmanabilirsiniz fakat çok da kolay olmadığını söylemeliyim, özellikle yukarda güneş parlarken. Wayna Picchu’dan biraz kolay diyebilirim çünkü tehlikeli bir yol yok. Tırmanmayı yarıda bırakmayın çünkü en muhteşem manzara en tepede.
Kale, Alinje Dağı’nın tepesinde ve yamaçlarında bulunan çok sayıda hidroteknik, savunma, konut ve saray binasından oluşuyor. Dağın eteklerinden başlayarak birkaç sıra halinde zirveye kadar uzanan güçlü taş duvarlar ile çevrilmiş. Bir zamanlar yağmur ve eriyen kar suyunu muhafaza eden sarnıç havuzları olduğu anlaşılıyor. Azerbaycan Atabeyleri’nin ana hazinesinin de Alinja Kalesi’nde tutulduğu rivayeti var. Anlaşılıyor ki kale, zamanının en güçlü savunma yapılarından biriydi.
Evettt… Azerbaycan gezi notlarımız böyle. Sizlere sadece gidilmesi gereken ülkeler listesine eklemeniz kalıyor.