BÜTÜNSEL TIP ÜZERİNE YOLCULUK
On yılı aşkın süredir kronik hastalıklara bütünsel-fonksiyonel yaklaşım sunan Klinisyen Hekim ve Psikiyatr Dr. Deniz Şimşek, sağlık alanında fark yaratan bir isim. Dr. Şimşek Fashion&Travel okuyucularına bütünsel tıp yaklaşımının temel etkenlerini, ruhsal ve fiziksel sağlık arasındaki derin bağlantılarını anlattı.
BAHAR ŞAHİNBAŞ
“Duygularımız ve bedenimiz arasındaki ilişkiyi anlamak, sağlığımızın anahtarıdır.” – Dr. Deniz Şimşek
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Dr. Deniz Şimşek kimdir?
Deniz Şimşek, duygularını, düşüncelerini, arzularını ve dış dünyayla olan ilişkilerini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir yolcu olarak tanımlanabilir. Aynı zamanda bedenindeki tüm hücrelerin birbiriyle olan ilişkilerini fark etmeye, bu ilişkileri aydınlatmaya ve bütünsel olarak bu bilgileri yaymaya çalışan bir birey olarak da görülebilir. Kendi yolculuğundaki maksimum potansiyeli ortaya koyabilmek için en uygun toprağı, havayı ve suyu arayan bir insan olarak da tanımlanabilir.
Bütünsel-fonksiyonel tıp yaklaşımını benimsemenizin arkasındaki ana etkenler nelerdir?
En önemli etken, kendi iyileşme çabamdır. Üniversite hayatımla birlikte tıp fakültesine başladığım dönemde alerjik yakınmalarım, mide-bağırsak sorunlarım ve anksiyetem sürekli olarak devam etti. Ciddi sayıda doktora başvurdum ve birçok ilaç kullandım. Ancak son noktada, bu yaklaşımların sadece sonuç odaklı olduğunu fark ettim ve farklı bir bakış açısı aramaya başladım. İkincisi, danışanlarımın ve hastalarımın tedavi süreçlerindeki deneyimlerimdir. Depresyonu olan bir hastaya antidepresan vermek gibi sonuç odaklı yaklaşımlar, uzun vadede iyileştirici olmuyordu. Özellikle otizmli çocukların ebeveynlerinin sahip olduğu bilgiler, tıbbi alandaki yetersizliklerimi fark etmemi sağladı. Bu, benim yönümü değiştiren en önemli etkenlerden biri oldu. Yaklaşık on üç, on dört yıl önce bu yolculuğa başladım.
Bütünsel tıp nedir ve bu yaklaşımın geleneksel tıp yöntemlerinden farkı nedir?
Bütünsel tıp, semptomları değil, semptomların kökenini ele alır. Konvansiyonel tıp, çoğunluk tarafından kabul görmüş olan modern tıptır ve genellikle sonuç odaklıdır. Örneğin, depresyonunuz varsa antidepresan, tansiyonunuz varsa antipertansif, diyabetiniz varsa antidiyabetik ilaçlar kullanılır. Ancak, bedende ortaya çıkan birçok belirti aslında bedenin bir mesajıdır. Örneğin, tansiyonu olan bir insanın vücudunda anksiyete veya magnezyum eksikliği gibi başka sorunlar olabilir. Bütünsel yaklaşım ise bu kök nedenlere odaklanır. Örneğin, baş ağrısı olan bir kişiye ağrı kesici vermek yerine su alımını artırmak, omega 3 ve magnezyum desteği sağlamak gibi çözümler sunar. Bu yaklaşımla, semptomları değil, semptomların kökenindeki sorunları ele alırız. Ağacın yaprağındaki sorunların %90’ı köklerden kaynaklanır; bu nedenle köklere bakmak gerekir.
Bütünsel tıbbın kronik hastalıkların tedavisinde nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
Bütünsel tıbbın ve fonksiyonel yaklaşımın, bilimsel verilerle desteklenen ve kanıta dayalı bir yöntem olduğuna inanıyorum. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak, kökenine dokunduğumuzda, yani eklemleriyle ilgili sorunları olan, romatoid artrit gibi hastalıkları olan birinin bağırsaklarına odaklandığımızda, hastaların iyileştiğine defalarca şahit oldum. Buradaki hedefimiz, semptomları geçici olarak hafifletmek değil, kök nedenlere dokunarak hastalığın bir daha ortaya çıkmamasını sağlamaktır.
Hastalarınıza bütünsel bir yaklaşımla nasıl bir tedavi planı sunuyorsunuz? Bu süreç nasıl ilerliyor?
Hastalarımıza bütünsel bir tedavi sunarken, ilk olarak kişinin duygusunu anlamaya çalışırım. Getirdiği hastalığın, yani semptomun ardındaki duygusal ve biyolojik faktörleri analiz ederim. Bu süreçte, üç ana faktöre odaklanırız: hekim, beslenme uzmanı ve psikoterapist. Bir hekim olarak, kişinin hormonlarını, bedenindeki inflamasyonu ve insülin direncini anlamaya çalışırım. Beslenme uzmanı, hastanın yediklerini ve içtiklerini sindirebilir hale gelmesini sağlar ve beslenme programını düzenler. Psikoterapist ise, danışanın psikolojik süreçlerini anlamaya ve desteklemeye çalışır. Bu üç uzman, işbirliği içinde çalışarak hastaya bütünsel bir tedavi sunar. Bu süreçte, semptomları hafifletmek yerine, kök nedenlere odaklanarak uzun vadeli iyileşme sağlanır. Örneğin, baş ağrısı olan bir kişiye ağrı kesici vermek yerine, su alımını artırmak, omega 3 ve magnezyum desteği sağlamak gibi bütünsel çözümler sunarız.
Bütünsel tıp kapsamında ruhsal sağlık ve fiziksel sağlık arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ruhsal sağlık ile fiziksel sağlık arasındaki ilişki oldukça yakındır. Örneğin, magnezyum eksikliği olan bir insanın gevşeyememesi, anksiyete ataklarını tetikleyebilir. Magnezyum gevşeme sağlarken, kalsiyum kasılmayı artırır. Bu iki mineral bedene hareket kazandırır. Magnezyum eksikliği, kişinin anksiyetesini artırarak psikolojik bir durumu tetikleyebilir. Aynı şekilde, yoğun kaygı esnasında salgılanan kortizol ve nöradrenalin, bağırsaktaki mikrobiyotayı olumsuz etkiler ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Sürekli stres altında olan biri, büyüme hormonu salgılayamaz, bu da bedendeki onarım sistemlerini baskılar. Stresin varlığında yara iyileşmesi bile gecikir. Yani, ruhsal ve fiziksel sağlık arasında güçlü bir bağlantı vardır. Birçok hastalıkta kök faktör olarak psikolojik etmenler göz önünde bulundurulur. Bir ayrılık, terk edilme veya boşanma gibi durumlar hastalıkları tetikleyebilir.
Bütünsel tıp uygulamalarının uzun vadeli sağlık üzerindeki etkileri nelerdir?
Bütünsel tıp uygulamaları, uzun vadeli sağlık üzerinde çok olumlu etkiler yapar. Örneğin, migren ve fibromiyalji gibi ağrılı hastalıklarda, bir hekim ayrıntılı kan tahlilleri yaparak eksiklikleri tespit eder ve yerine koyar. Beslenme uzmanı, hastanın yediklerini sindirebilir hale getirir ve beslenme düzenini sağlar. Psikoterapist ise psikolojik destek sağlar. Bu üç ayaklı sistem, hastanın hem fiziksel hem de ruhsal sağlığını iyileştirir. Migren, fibromiyalji, saç dökülmesi, hemoroid, adet öncesi sendromlar ve sabah yorgunluğu gibi birçok sorun azalır. Hastalar, dikkatlerini daha iyi toparlar, depresif haller azalır ve genel olarak daha iyi hissederler. Bütünsel tıp, bir hastalığın semptomlarını geçici olarak hafifletmek yerine kök nedenlere odaklanarak uzun vadeli iyileşme sağlar. Bu yaklaşım, hastalığı olmayan kişilerde bile potansiyelin en üst seviyeye ulaşmasını sağlar.
‘Birim – Hücresel Sağlıktan Ruhsal Yolculuğa’ kitabınızda ruhsal sağlığın vücudumuza etkilerini vurguluyorsunuz. Bu kitabı yazma motivasyonunuz nedir?
‘Birimi’ yazma motivasyonum, fonksiyonel ve bütünsel tıbbın mucizevi etkilerini paylaşmaktı. Türkiye’de pek bilinmeyen bu yaklaşımlar, biyokimyasal ve hastalıklarla ilgili süreçlerde insanlara çok iyi geliyordu. Danışanlarımda bu yaklaşımların kronik hastalıkları yumuşattığını ve bazen tamamen ortadan kaldırdığını gözlemledim. Kitap, insanların içsel yolculuklarına ve hücresel sağlıklarına daha yakından bakmalarını, duygusal ve ruhsal sağlığa odaklanmalarını sağlamak amacıyla yazıldı. Birlikte iyileşme hedefiyle yazılmış bir kitaptır.
‘Çocukluğuna İyi Bak’ kitabınızda, kişisel tarihin ve çocukluğun bugünkü yaşam üzerindeki etkilerini anlatıyorsunuz. Bu konuyu işlerken ne gibi hedefleriniz vardı?
‘Çocukluğuna İyi Bak’ kitabında, erken çocukluk döneminin beyin gelişimindeki etkilerini anlatıyorum. Alan Shore’un sağ beyin gelişimi üzerine yaptığı çalışmalar, bu konuda önemli bilgiler sunmaktadır. Erken çocukluk döneminde sağ beyin duygusal ve bütünsel bakış açısıyla gelişir. Bu dönemde dışarıdan gelen her şey, bebeğin duygu ve düşünce havuzunu etkiler ve sinirsel ağlar oluşturur. Bu ağlar, yaşam boyunca kullanılır. Kitabım, insanların kendilerini yargılamaktan, suçlamaktan vazgeçerek; içsel yolculuklarını anlamalarını ve kendilerini affetmelerini hedefliyor. İyi ilişkiler kurarak, üretken ve potansiyellerimizi en üst seviyede kullanabilecek bireyler olmamızı amaçlıyor.
Kitabınızda bahsettiğiniz ‘geçmiş gelecektir bazen’ mottosunu biraz açabilir misiniz? Bu ifade ile neyi anlatmak istiyorsunuz?
‘Geçmiş gelecektir bazen’ mottosu, sinirsel ağların beynimizde nasıl yer ettiğini ve geçmişte yaşanan travmatik süreçlerin gelecekteki davranışlarımızı nasıl etkilediğini anlatır. Geçmişte inşa edilen sinirsel ağlar, beynimizde kalır ve onları kullanma eğilimindeyizdir. Bu nedenle, geçmişte yaşanan hiçbir şey tamamen geçmişte kalmaz; gelecekte de var olmaya devam eder.
İnsülin direnci ve kan şekeri dengesizlikleri hakkında okuyuculara hangi temel bilgileri sunmak istersiniz?
İnsülin direnci ve kan şekeri dengesizlikleri hakkında okuyuculara temel bilgi olarak şunu söylemek isterim: Bedenimizde şeker toksik bir maddedir. Şeker, enerji üretimi için gereklidir ancak belli bir seviyenin üstüne çıktığında beden, kanda yüksek şeker istemez ve bu şekeri düşürmek için çeşitli mekanizmalar devreye girer. Şeker ya yağa dönüştürülür ya da glikojen olarak depolanır ancak şekerin depo kapasitesi sınırlıdır. Kan şekerini artırmamak için dikkatli olmak gerekir. Şeker artarsa, insülin seviyesi de artar ve fazla insülin de en az şeker kadar tehlikelidir. Açlık insülin ve açlık kan şekeri değerlerine dikkat etmek önemlidir. Günün ilk öğününü yataktan kalkar kalkmaz yapmamak, kan şekerini dengede tutmak açısından faydalıdır. İlk öğünde kan şekerini artırmayan gıdalar tüketmek de bu dengenin sağlanmasına yardımcı olur. Örneğin, sabah kahvaltısında avokado, yumurta, zeytinyağı, zeytin ve roka gibi gıdalar tüketmek kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Ayrıca, yemek öncesinde beş badem ve yarım çay bardağına iki yemek kaşığı elma sirkesi ekleyerek tüketmek, kan şekerinin daha yavaş yükselmesini sağlar. Bu, kan şekeri dalgalanmalarını önleyerek daha istikrarlı bir enerji seviyesi sağlar.
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi konusunda neler tavsiye edersiniz?
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinden ziyade sağlıklı çalışması önemlidir. Bağışıklık sistemi, kendinden olmayanı ayırt edip ılımlı bir tepki vermelidir. Covid-19 pandemisinde yaşadığımız sitokin fırtınası, bedenin abartılı yanıtı nedeniyle tehlikeli olmuştur. Bağışıklık sisteminin doğru çalışması için dört ana başlıkta önerilerim şunlardır:
- Duygu Regülasyonu: Psikolojik anlamda duygularımızı, düşüncelerimizi ve niyetlerimizi gözlemleyip anlamlandırmak, stresi yönetmenin en etkili yoludur. Kendini gözlemleyebilmek ve anlamlandırabilmek, daha medite bir yaşam sürmeye yardımcı olur ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
- Kan Şekeri Dengesi: Ani kan şekeri yükselmelerini engellemek önemlidir. Boş mideye tatlı veya yüksek karbonhidratlı gıdalar tüketmek, bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Kan şekerini düzenli tutmak, bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışmasına katkıda bulunur.
- İç Yağlanma: Karaciğer yağlanması ve iç organ yağlanması bağışıklık sistemini olumsuz etkiler. Hareketsizlik, uyku problemleri ve kontrolsüz yeme içme davranışı iç yağlanmaya yol açar. İç yağlanmayı azaltmak, bağışıklık sisteminin sağlıklı çalışmasını sağlar.
- Bağırsak Sağlığı: Yediğini sindirebilen ve bağırsaklarındaki mikro canlıları iyi besleyen insanlar bağışıklık açısından avantajlıdır. Lenf düğümlerinin büyük kısmı bağırsaklarda yer alır ve bağışıklık hücrelerinin sağlıklı çalışmasını sağlar. Bağırsak sağlığına dikkat etmek, bağışıklık sistemini güçlendirir.
Günümüzde popüler olan diyetlerden hangilerini öneriyorsunuz veya önermiyorsunuz? Sebepleri nedir?
Diyet kelimesi, insanları sınırlayan ve bazen zorlayıcı kuralları olan bir anlam taşır. En iyi diyet, kişinin yediğini sindirebildiği gıdalardan oluşan diyettir ve kişiye göre değişir. Akdeniz diyeti, genellikle sağlıklı ve dengeli bir beslenme modeli olarak önerilebilir. Ancak, yediğimiz gıdaların üretildiği yer, kullanılan tarım ilaçları ve gıdaların işlenme şekli de çok önemlidir.
Kişiye özgü beslenme programları oluşturmak, en ideal yaklaşımdır. Yediğimiz gıdalardan suçluluk duymadan, şefkatli bir beslenme uzmanının eşliğinde doğru beslenme alışkanlıkları geliştirmek önemlidir. Takıntılı ve katı beslenme programlarından uzak durarak, dengeyi bulmak hedeflenmelidir.
Beslenme düzeni ve mental sağlık arasında nasıl bir ilişki var? Belirli yiyeceklerin ruh halimizi nasıl etkilediğini açıklayabilir misiniz?
Yediğimiz her gıda, bedenimizde çeşitli biyokimyasal süreçleri tetikler. Örneğin, hindi eti, triptofan adı verilen esansiyel bir amino asit içerir. Triptofan, beyne taşındığında serotonin ve melatonin üretimini destekler. Serotonin, ruh halimizi düzenleyen bir nörotransmitterdir ve melatonin ise uyku düzenimizi sağlar. Benzer şekilde, bakla gibi tirozin içeren gıdalar da dopamin üretimine katkıda bulunur. Dopamin, enerji seviyelerimizi ve dikkatimizi artırır. Yeterli D vitamini, magnezyum ve B6 vitamini ile birlikte dopamin üretimi, mental sağlığımızı olumlu etkiler. Dolayısıyla, yediğimiz gıdaların içeriği ve bu gıdaların sindirilme şekli, mental sağlığımız üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Sağlıklı beslenme, ruh halimizi dengeleyerek daha iyi hissetmemizi sağlar.
Yeme alışkanlıklarımızın genetik yapımız üzerindeki etkileri nelerdir? Genetik yapı ve beslenme ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Genetik haritalarımızın çıkarılması önemli bir gelişmedir ancak beklenen devrimi getirmemiştir. Genetik yapımızın üzerindeki en önemli etken, epigenetik faktörlerdir. Epigenetik, genlerin işleyişini belirleyen çevresel faktörleri ifade eder. Bağırsak sağlığı, yediğimiz gıdaların kalitesi ve sindirilme şekli, genetik yapımızı etkiler. Örneğin, D vitamini eksikliği, birçok genin düzgün çalışmasını engeller. Metilasyon, epigenetik süreçlerin önemli bir parçasıdır. Metil grupları içeren gıdalar tüketmek, genlerin işleyişini destekler. Bağırsak sağlığını korumak, toksik maddelerden uzak durmak ve dengeli beslenmek, genetik yapımızı olumlu etkiler. Bazı genetik varyasyonlar, belirli vitamin ve minerallerin takviyesi ile desteklenebilir. Genetik yapımızı optimize etmek için, epigenetik faktörlere dikkat ederek beslenme alışkanlıklarımızı düzenlemek önemlidir.
Beslenme konusunda doğru bilinen yanlışlar nelerdir? Hangi yaygın beslenme mitlerini çürütmek istersiniz?
Belki ‘çürütmek’ iddialı bir ifade olabilir, ancak kendi deneyimlerim, okuduğum yayınlar ve edindiğim bilgiler ışığında birkaç noktaya dikkat çekmek isterim. Örneğin, sabah kalkar kalkmaz kahvaltı yapmanın gerekliliği. Klinik pratiğimde gördüğüm kadarıyla, kalkar kalkmaz yemek yemenin her zaman faydalı olmadığı durumlar vardır. İnsanlar, bu alışkanlığı değiştirdiklerinde genellikle daha iyi hissetmeye başlarlar. Bir diğer yanlış inanış, glutenin her zaman zararlı olduğudur. Evet, bazı hastalıklar için gluten zararlı olabilir, ancak birçok kişi gluten tüketebilir hale gelebilir. Burada önemli olan, yediğimiz gıdanın temiz içerikli olmasıdır. Örneğin, ekşi mayalı ve siyez unu gibi geleneksel yöntemlerle yapılmış ekmekler genellikle daha kolay sindirilir. Ayrıca, diyet listesi olarak verilen hazır şablonların her zaman uygun olmadığını düşünüyorum. İnsan, öğününü doğru zamanda ve doğru gıdalarla doyana kadar yemelidir. Ara öğünler ve sürekli atıştırmalar bedeni sarsar. Önerim, iki öğün yaparak beslenmeyi düzenlemektir. Yatağa gitmeden önce dört saat önce yemek yemeyi bırakmak, yemekle birlikte su içmemek gibi kurallara dikkat etmek önemlidir.
Öğün zamanlaması (örneğin, aralıklı oruç) sağlık üzerinde nasıl etkiler yaratabilir? Hangi durumlarda bu tür beslenme stratejilerini önerirsiniz?
Aralıklı oruç, sağlıklı yaşamda önemli bir yer tutar. Özellikle 16 saatlik açlık, en yaygın ve benim de en çok kullandığım formüldür. Aç kalmak, karaciğere ve mide-bağırsak sistemine dinlenme fırsatı tanır. Sürekli yemek yemek, bedeni yorar ve enerji harcatır. Öğünler arasında ara öğünlerden kaçınmak, insülin direnci ve bağırsak sorunlarını tedavi etmek için etkili bir yöntemdir.
Ayrıca, aç kalmak bedendeki bazı hormonları, örneğin büyüme hormonunu, artırır. Sabahleyin kalkıp kahvaltıyı biraz ertelemek ve akşam yemeğini erken saatlerde yemek, aralıklı orucun en ideal şeklidir. Bu strateji, mide ve bağırsakların temizlenmesine yardımcı olur ve metabolizmayı korur.
Fermente gıdaların bağırsak sağlığı üzerindeki etkileri nelerdir? Bu gıdaları beslenme düzenine eklemek neden önemlidir?
Fermente gıdalar, bağırsak sağlığı için vazgeçilmezdir. Bu gıdalar, probiyotik ve prebiyotik özellikleriyle sağlıklı bakteriler içerir ve bağırsakları destekler. Örneğin, fermente kırmızı pancar, hem metil grupları içerir hem de probiyotik ve lif sağlar.
Fermente gıdalar, hücre beslenmesini ve bağırsak mikroorganizmalarının dengesini sağlar. Evde hazırlanan fermente gıdalar, ticari olarak satılanlardan daha faydalıdır. Bu gıdalar, bağırsak sağlığını, karaciğeri, beyni ve genel sağlığı destekler.
Günlük sağlık rutininizde en önem verdiğiniz adımlar nelerdir?
Sağlık rutinim zaman zaman değişiklik gösterir, ancak genellikle şu adımlara dikkat ederim: Sabah kalktığımda güneşi görmeye çalışırım. Açık havada yürüyüş yapar, temiz havayı içime çekerim. Kahvaltımı saat 10 civarında yapar, B kompleks, D vitamini, magnezyum gibi takviyeler alırım.
Akşam yemeğini saat 6’da yapmaya çalışırım ve yatağa gitmeden dört saat önce yemek yemeyi bırakırım. Karanlık ve serin bir odada uyumak, halı ve perde gibi toz toplayıcı eşyalardan kaçınmak önemlidir. Ayrıca, havalandırma cihazı kullanarak odanın havasını temiz tutarım. Derin uyku ve yeterli uyku süresi de dikkat ettiğim konular arasında.
Sosyal ilişkiler, psikolojik sağlığım için önemlidir. Sevdiğim insanlarla zaman geçirmek, onlarla sohbet etmek ve iyi ilişkiler kurmak, ruh sağlığıma katkı sağlar.
Okuyucularınıza iletmek istediğiniz son mesaj veya eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Okuyuculara iletmek istediğim son mesaj şu: Hücrelerinize iyi davranırken kendinize yargılayıcı ve şefkatsiz davranmayın. Bir buhranda, depresyonda veya kronik bir hastalıkla mücadele ediyorsanız, ilk yapmanız gereken şey hücrelerinize iyi bakmak ve şefkatli olmaktır. Beslenme, uyku, hareket ve psikolojik destek konularında şefkatli bir yaklaşım benimsemek önemlidir.
Değişim zordur, ancak yargısız bir şekilde kendinize yaklaşarak ve profesyonel destek alarak bu süreçte ilerleyebilirsiniz. Hücrelerinize iyi bakın ve sağlığınıza dikkat edin. Bu, yaşam kalitenizi artıracak ve daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.