DURUŞ HER ŞEYDİR: GÖKAY GÜNDOĞDU

DURUŞ HER ŞEYDİR: GÖKAY GÜNDOĞDU

Domus Academy’den dünya devlerine, oradan kendi markasına uzanan yolculuğunda kalite ve işçiliği ön planda tutan Gökay Gündoğdu, TAGG markasıyla ‘couture’ titizliğinde hazır giyim üretiyor. Her parçasında feminen ve maskülen dengeyi ustaca kuran tasarımcı, global pazarlarda Türk modasının gücünü kanıtlıyor.

BAHAR ŞAHİNBAŞ
baharsahinbas@hotmail.com

Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?
Yeditepe Üniversitesinde İngilizce İşletme bölümünü başarı bursuyla tamamladım. Ardından yine başarı bursuyla New York Üniversitesinde Stratejik Pazarlama ve Marka Yönetimi eğitimi aldım. Mezun olduktan sonra New York şehrinde Nike’ta çalışma fırsatı yakaladım. Bu süreçte tasarıma olan ilgimi keşfettim ve bu alanda kendimi geliştirmeye karar verdim. Bunun üzerine dünyanın en önemli 10 tasarım okulundan biri olan Milano’daki Domus Akademi’ye başvurdum ve buradan da burs kazanarak ‘Business Design’ eğitimi almaya hak kazandım. Domus Akademi’deki eğitim sürecinin en dikkat çekici yanı, sektörün önde gelen isimlerinin okula gelip eğitim vermesi ve her eğitim modülünün sonunda gerçek projelerin hayata geçirilmesiydi. Louis Vuitton gibi dünyaca ünlü markalarla çalışma fırsatı yakaladık. Örneğin, havaalanları için 3M ile yeni materyal geliştirme projesi ve çeşitli kahve markaları, mobilya firmaları ile iş birlikleri gerçekleştirdik. Eğitim sürecinde herkes kendi uzmanlık alanını seçiyordu, ben de moda alanına yöneldim. İlk olarak Fiat ailesinin varisi Lapo Elkann’ın kurduğu Italian Independent gözlük markasında çalıştım. Bu süreçte Karl Lagerfeld ile yapılan iş birliği projelerinde yer aldım. Ardından sırasıyla Armani, Bulgari ve Valentino gibi prestijli markalarda deneyim kazandım. Türkiye’ye döndükten sonra perakende markalarıyla çalışmaya başladım. Bir markada 3,5 yıl boyunca yöneticilik yaparak toptandan perakendeye geçiş süreçlerini yönettim. Sonrasında hem İtalyan hem de Türk markalarına danışmanlık hizmeti vermeye başladım. Tüm bu deneyimlerin ardından kendi markamı kurma kararı aldım ve bu hayalimi gerçekleştirdim.

New York’ta ve ardından Milano’ya uzanan eğitim yolculuğunuz sırasında farklı şehirlerde edindiğiniz deneyimler tasarımlarınıza nasıl yansıdı?
Her iki şehrin de bana çok farklı kazanımları oldu. New York son derece dinamik ve iletişim açısından insanı geliştiren bir şehir. Her an, her yerde yeni insanlarla tanışma fırsatınız olabiliyor. Bu nedenle ‘network’ bilinci adeta DNA’nıza işliyor. Milano ise sokakta yürürken bile size bir şeyler öğreten büyülü bir şehir. Geçtiğimiz hafta Milano’daydım ve dört buçuk saat müzede geçirdim. Sergilerin etkileyiciliği gerçekten inanılmazdı. Milano’da sokaktaki bir billboard’dan, markaların iletişim kampanyalarına kadar her detaydan ilham almak mümkün. Şehir size müthiş deneyimler katıyor. İtalyanların yaşam biçimleri de çok etkileyici. ‘Anı yaşama’ ve ‘her işin en iyisini yapma’ zihniyetleri var. Herkes hayatın her anını doyasıya yaşamayı seviyor. Bir ürün üretirken, tasarıma dahil edilen her bir parçanın en iyisi olması gerektiğine inanıyorlar. Bu yaklaşım benim tasarım sürecimi de derinden etkiledi. Tasarımlarımın maliyetini düşürmek için kolay yolu seçmek yerine, en iyisini ve en kalitelisini yapmayı ilke edindim. Bu felsefe tüm tasarım dilime yansıdı.

Gökay Gündoğdu’nun Nişantaşı’nda bulunan showroom’u. Her detayı çok ince düşünülerek tasarlanmış.

2014’te kendi markanızı kurmaya nasıl karar verdiniz? O dönemde sizi cesaretlendiren şey ne oldu?
Kariyerime yurtdışında başladım ve dünyanın en büyük markalarıyla çalıştım. Orada her şeyin kuralına göre yapıldığı, sorumlulukların net olduğu bir düzende çalışıyordum. Türkiye’ye döndüğümde moda sektöründe iş tanımlarının ve sorumlulukların bu kadar net olmadığını, çoklu görev anlayışının hakim olduğunu gördüm. İnsanların kapasitelerinin üzerinde sorumluluklar yüklendiği bir sistemle karşılaştım. Bu yapı içinde kendimi ifade etmekte zorlandım ve kendi vizyonumu hayata geçirebileceğim bir alan yaratmam gerektiğine karar verdim. Bu düşünceyle kendi markamı kurdum.

‘The Attitude by Gökay Gündoğdu’ markayı tanımlayan önemli bir ifade. Bu ‘attitude/duruş’ kavramını nasıl tanımlıyorsunuz? Bir tasarımcı olarak bu duruşu parçalarınıza nasıl yansıtıyorsunuz?
Giydiğimiz kıyafetlerin bize kesinlikle bir tavır kattığına inanıyorum. Sonuçta algımız tüm sistemimizi etkiliyor ve algı dediğimiz şey beş duyudan besleniyor. Bunların içinde görsellik, karar mekanizmamızı %57 oranında etkileyen birincil duyu olarak öne çıkıyor. Bizim işimiz tamamen görsel bir iş. Tasarladığımız ve giydiğimiz her şey, insanların bizi algılama biçimini etkiliyor. Kıyafetler bizim için birer kılıf gibi görünebilir, şekilci bir dünya gibi algılanabilir, ancak duyularımız bile bu sistemle çalışıyor. Örneğin koku, algımızı etkileyen ikinci sıradaki duyu. İnsanların tavır ve duruş hikayesinin kıyafetlerle tamamlandığını düşünüyorum. Bu sebeple tasarımlarımda formlara çok önem veriyorum. Kıyafetlerin kalıpları, kumaşları, duruşları ve materyalleri benim için çok büyük önem taşıyor. Bu yaklaşımım, markamın isminin de ilham kaynağı oldu.

Maskülen ve feminen özellikleri bir araya getirirken nasıl bir denge kuruyorsunuz? Bu dengeyi kurarken en çok nelere dikkat ediyorsunuz?
Maskülen ve feminen özellikleri dengelerken, ‘güç’ kavramının neden hep maskülen ifadelerle tanımlandığını sorguladım. Feminen olmak kadının gücünden bir şey eksiltmez, aksine başlı başına güçlü bir duruştur. Özellikle erkek egemen toplumlarda feminen duruş bir başkaldırıdır. Bu dengeyi kurarken maskülen detayları (vatka, oversized ölçüler, pilili pantolonlar) kadın siluetinde yeniden yorumluyorum. Aynı zamanda feminen çizgiler, yuvarlak formlar ve akışkan silüetler de tasarımlarımda yer alıyor.

Size göre TAGG’i diğer lüks hazır giyim markalarından ayıran en önemli özellikler neler?
TAGG, hazır giyim markası olmasına rağmen, ‘couture’ titizliğinde bir işçilikle üretim yapıyor. Teknik açıdan uyguladığımız yüksek işçilik standardı, bizi diğer hazır giyim markalarından önemli ölçüde ayırıyor. Kullandığımız malzemelerde de aynı hassasiyeti gösteriyoruz. En basit bir poplin kumaşta bile en üst kaliteyi tercih ediyoruz. Dünyanın önde gelen markalarının çalıştığı kumaş üreticileriyle iş birliği yapıyoruz. Yerli veya yabancı fark etmeksizin, tedarikçi seçiminde en kaliteli firmaları tercih etmek birinci önceliğimiz. Bu yaklaşımımız fermuar seçiminden taş detaylarına kadar her alanda geçerli. Miu Miu ve Prada gibi dünya markalarının tercih ettiği kaynaklardan tedarik sağlıyoruz. Teknik kumaşlardan diğer malzemelere kadar her alanda global markaları referans alıyoruz. Bu yaklaşımımız sayesinde diğer hazır giyim markalarından kalite olarak açıkça ayrışıyoruz. Bir tasarımcı markası olarak, hazır giyim kadar geniş kitlelere ulaşmayı hedeflerken kendimize özgü bir denge kuruyoruz. Umarım bu yolculuğumuz büyüyerek devam eder.

Sizce ‘iyi tasarım’ nedir? Hangi kriterlere göre bir tasarımın başarılı olduğuna karar veriyorsunuz?
İyi tasarım öncelikle kaliteli malzeme ve üstün işçilik gerektirir. Detayların titizlikle düşünülmüş olması ve geniş bir kitlenin giyebileceği formatta olması da çok önemli. Japon tasarımcıların bu kadar başarılı olmasının nedeni tam da bu: Bedensizliği, tek bedeni standardize etmeyi ve üniformal giyimi herkesten önce hayata geçirmeleri. Keskinlikleri ve kalıp güçleri olağanüstü. Dolayısıyla benim için iyi tasarım; kaliteli kalıp, üstün malzeme ve bunları mümkün olduğunca çok insana ulaştırabilecek detayların bütününden oluşuyor. Comme Des Garçons, Junya Watanabe, Sacai gibi markalar her zaman ilham kaynağım olmuştur. Bu markaların podyum koleksiyonlarına bakacak olursanız ilk bakışta giyilemez görünebilirler ama hazır giyim koleksiyonlarına baktığınızda kullandıkları teknik detaylar ve ilham verici unsurlar gerçekten hayran bırakıcı. Kısacası iyi tasarım, başkalarına ilham kaynağı olabilen tasarımdır. Birçok teknik malzemeyi aynı anda, tek bir tasarımda kullanabilmek ve bunları muhteşem bir işçilikle bir araya getirebilmek – işte benim için iyi tasarımın özü budur.

TAGG’i gelecekte nerede konumlandırmayı hedefliyorsunuz? Markanın büyüme stratejisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
TAGG, ilk koleksiyonundan bu yana birçok farklı pazara eş zamanlı giriş yapmayı başarmış bir marka. Doha, Dubai, İtalya, Slovenya, Slovakya, Japonya, Çin ve Amerika gibi farklı pazarlarda varlık gösteriyoruz. Aynı koleksiyonu farklı pazarlarda satabilmek aslında oldukça zorlu bir süreç. Genellikle markalar ana pazarlarına, örneğin Orta Doğu’ya odaklanır ve tasarım dillerini buna göre şekillendirirler. Ben tek bir pazara hitap eden bir marka olmak istemedim, çünkü ticari kaygıların markanın DNA’sını fazlasıyla etkileyebileceğini düşünüyorum. Bu nedenle hedef noktamı düzenli aralıklarla farklı pazarlara yönlendiriyor ve her pazarda özgün stratejiler geliştirmeye çalışıyorum. Orta Doğu’da algımız ve satışlarımız oldukça iyi. Önümüzdeki dönemde Amerika pazarına yönelik yatırımlara ağırlık vereceğiz. Şubat ayında New York Moda Haftası’nda 2025 Sonbahar/Kış koleksiyonumuzu sunacağız. Stratejimiz, markayı yurtdışında daha fazla tanıtmak ve tasarımcı butiklerinde daha yaygın şekilde yer almak. Uzun vadeli hedeflerimiz arasında Avrupa ve Amerika’da birer cadde mağazası açmak var. Şu anda Galataport’ta bir mağazamız bulunuyor ve yeni bir mağaza daha açma hazırlıkları içindeyiz. Mağazalaşma stratejimiz bizim için çok önemli, çünkü markanızı kendi diliniz, mekanınız ve görsel sunumunuzla hedef kitlenize ulaştırmak bambaşka bir deneyim sunuyor.

2024 Sonbahar/Kış ‘Someone Else’ Koleksiyonu

Son koleksiyonunuz 2024 Sonbahar/Kış ‘Someone Else’ hangi ilham kaynaklarından beslendi? Koleksiyonun hikayesini bizimle paylaşır mısınız?
‘Someone Else’ koleksiyonu, kadınların iş hayatında kendi stillerinden uzaklaşmak zorunda kalmaları gözleminden doğdu. Birçok kadın, profesyonel yaşamda kişisel tarzını gizleyerek daha kurumsal bir görünüm benimsemek durumunda kalıyor. Ya da tam tersi, iletişimci rolündeki pozisyonlarda daha yumuşak ve feminen bir görünüm tercih etmek zorunda kalabiliyor. Koleksiyonu tasarlarken iş hayatındaki giyim kodlarını derinlemesine inceledim ve feminen-maskülen dengesini bu perspektiften değerlendirdim. İlham kaynaklarımdan biri dedemin geniş ceket ve kravat koleksiyonu oldu. Valizler dolusu ipek kravatları var – ki bir gün onlarla özel bir çalışma yapmayı planlıyorum, henüz tam olarak netleştirmediğim için bekletiyorum. Erkek formlarını kadınlara uygun şekilde yeniden tasarlarken, dedemin ceketlerini deforme ederek, drape tekniğiyle yeniden yorumlayarak ve kesikler atarak yeni tasarımlar denedim. Örneğin ceketleri bele oturtup kalem eteklerle kombinledim, pilili pantolonları taşlı büstiyerlerle eşleştirerek feminen dokunuşlar ekledim. Sonuç olarak koleksiyon, zamansız ve anahtar parçalara dönüştü. Bu açıdan oldukça memnunum.

Yapay zeka ve 3D baskı gibi teknolojilerin moda tasarımının geleceğini nasıl şekillendireceğini düşünüyorsunuz?
Yeni bir çağ ve yeni bir dönemdeyiz; her türlü teknolojik gelişmenin moda endüstrisini de etkilemesi kaçınılmaz. Bu gelişmeleri görmeli ve adapte olmalıyız. Bu çift yönlü bir etkileşim: Biz teknolojiden etkileneceğiz, teknoloji de bizden etkilenecek. Çünkü yapay zekayı eğiten de sonuçta insan zekası. İki taraf da birbirini beslemek durumunda. Bu gelişen teknolojiyle bazı iş kollarında daralmalar yaşanabilir. Moda alanında, örneğin bizim sahip olduğumuz malzeme bilgisini belki 10 yıl sonra yapay zeka da en az bizim kadar iyi bilecek. Hangi dikişin hangi teknikle yapılması gerektiği, hangi kumaşın neyle uyumlu olacağı gibi konularda bize yeni fikirler sunabilir. Ancak duygu, bizim işimizde en önemli unsur. Yapay zeka meselelere bizim baktığımız gibi bakabilecek mi? Vicdan, empati gibi duygular tasarım sürecimizin ayrılmaz parçaları. Teknik anlamda yapay zekanın katkıları muhakkak olacaktır, ama biz moda tasarımcılarının beslendiği çok daha derin duygusal ve insani kriterler var.

Bu koleksiyondaki favori parçanız hangisi ve neden? Bu parça TAGG’in DNA’sını nasıl yansıtıyor?
Bu koleksiyonda öne çıkan bir ceket tasarımımız var ki iki farklı versiyonuyla da favorim oldu. Birinci versiyonu klasik takımlık kumaştan, diğeri ise deriden üretildi. Her iki versiyonda da erkek ceketini farklı kesiklerle drape ederek yeniden yorumladım. Geniş omuzlu yapısını korurken, bele oturan formuyla kadın silüetini vurgulayan bir tasarıma dönüştürdüm. Bu parça, maskülen ve feminen dengeyi kurması açısından TAGG’in DNA’sını mükemmel şekilde yansıtıyor.

Son olarak moda tasarımı ile ilgilenmek isteyen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Yeni nesil tasarımcılara üç önemli tavsiyem var. Öncelikle İngilizcenin, dünyada hala en çok konuşulan dil olması sebebiyle, vazgeçilmez olduğunu vurgulamak isterim. İkinci olarak, olabildiğince çok yurtdışı deneyimi edinmelerini öneriyorum. Üçüncü ve son olarak, sanat ve tasarımla doğrudan ilişkili olmayan sergileri bile gezmeyi ihmal etmemelerini tavsiye ediyorum. Başka yaratıcı beyinlerin çalışmalarına tanıklık etmek inanılmaz bir deneyim. Her detaydan farklı bir ilham çıkıyor ve sizi bambaşka noktalara taşıyor. Bu deneyimler tasarım dilinize çok büyük katkı sağlıyor. Bu üç maddenin hepsi, bir tasarımcının gelişimi için kritik önem taşıyor.

2025 İlkbahar/Yaz Koleksiyonu