ERDEM AKAN VE DOĞANIN BÜYÜSÜNE YOLCULUK
Tasarım dünyasının yaratıcı isimlerinden Erdem Akan, iş birliği yaptığı Rúnda Jewelry ile doğanın büyülü dokusundan ilham alan eşsiz takı koleksiyonunu bizlere sunuyor. Rúnda Jewelry ’nin özgün ve zarif çizgileri, Erdem Akan’ın doğadan aldığı ilhamla buluşarak, takılara doğanın büyüsünü taşıyor.
Erdem Akan’ı daha yakından tanımak için okuyucularımıza kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
Kendimi yaptıklarım üzerinden tanıtırsam; kısaca tasarımcı, tasarım yöneticisi, küratör, eğitimci ve girişimci diyebilirim. Makina mühendisliği, ürün tasarımı ve tasarım yönetimi alanlarındaki geniş eğitimime rağmen daha çok kendi kendimi yetiştirdiğime inanıyorum. Yaratma sürecinde farklı kültürleri harmanlamayı, zıtlıkları dengelemeyi ve disiplinleri bir arada kullanmayı seviyorum. Sanırım bu açıdan doğup büyüdüğüm İstanbul gibiyim.
Rúnda Jewelry’nin marka tarihinin ilk tasarımcı iş birliği olan Erdem Akan x Rúnda “Into the Woods” koleksiyonuyla tasarım vizyonunuzu ortaya koyuyorsunuz. Bu iş birliğinin nasıl ortaya çıktığını anlatabilir misiniz? “Into The Woods” koleksiyonunda Erdem Akan, Rúnda Jewelry’nin sürdürülebilir felsefesinden nasıl etkilendi?
Rúnda Jewelry arkasında güçlü ve köklü bir üretim gücü olan çevre duyarlılığı gibi birçok ortak değeri paylaştığım genç bir marka. Gençliğin getirdiği avantajla da yeniliklere oldukça açık. Sanırım bu vizyon Rúnda Jewelry’i, takı tasarımında alışıldık kalıpların ötesinde farklı bir yaklaşım getirecek iş birliği arayışına yöneltti. Takı hariç birçok alanda, farklı ölçek ve disiplinde işler/koleksiyonlar üretmiş bir tasarımcı olarak yollarımız kesişti. Rúnda Jewelry’nin marka felsefesi ve kuruluş serüveni gibi hazırladığımız koleksiyonun da en başından sürdürebilirliğe ve doğaya referans vermesini istedim. Araştırma ve çalışma odağım burası oldu.
Orman gezilerinden ve doğadan ilham alan bir tasarımcı olarak bu süreçte nasıl bir yolculuğa çıktınız?
Hepimiz için şehir hayatının enerjisi ve yoğunluğu bir yandan çok cazipken, bir yandan da oldukça yıpratıcı. Kendi adıma hafta sonları fırsatım oldukça şehirden kaçarak dengemi ve huzurumu kazanmaya çalışırım. Bu kaçışlardan biri de orman yürüyüşleri… Ormanda yaptığım yürüyüşler benim için ayrıca kuşkusuz zengin bir keşif alanıdır. Renklerin ötesinde doğadaki biçimler ve dokular her zaman ilgimi çekmiştir. Koleksiyonu hazırlarken bu form ve dokuları insan bedenine yaklaştırma fikri beni sürükledi. Bu şekilde doğa ile insan, özellikle şehir insanı arasında yeniden bir bağ kurmak istedim. Arka plandaki bu ana fikir, süreç boyunca koleksiyonu ve detayları şekillendirdi diyebilirim.
Sürdürülebilir felsefeyi takı tasarımında nasıl uygulamaya başladınız?
Sürdürülebilirlik elbette en temelde kullandığınız malzeme ve üretim yönteminize bağlı. Kullandığınız malzemenin sürdürülebilir kaynaklardan olması, mümkün olduğunca az malzeme kullanmanız ve üretim yönteminizin minimum enerji tüketmesi gibi… Bunların ötesinde bir tasarımcı olarak benim yaklaşımım, zamansız tasarımlar yaparak kullanıcıların ürünle sezonluk değil ömürlük ilişki kurmalarını sağlamak. Bu sayede iyi tasarlanmış ürünler, daha uzun süre kullanımda kalır ve de hem kullanıcının yaşam kalitesini artırır hem de dünyamız için daha sürdürülebilir bir model sunar.
Takı tasarımlarınızın arkasındaki ilham kaynaklarınızı, geliştirme sürecini ve malzeme tercihlerinizi nasıl anlatırsınız?
“Into The Woods” özelinde doğadaki form ve dokular ana ilham kaynaklarım; dal, kozalak, tohum gibi… Ormandan topladığım bu parçaları yeniden ölçeklendirip zincir ve benzeri takı detayları ile birleştirerek altın malzemede doğayı soyut bir şekilde yeniden yansıttım. Yer yer renk katmak amacıyla yarı değerli Emerald Nano Glass-Ceramics taşını da kullandım. Bu taşı yoğun yeşil rengi sebebi ile seçtim, benim için bu da yine doğanın bir soyut temsili. Rúnda Jewelry’nin değerli ustaları ile sayısız denemeler yaptık. Ta ki altının yüzeyindeki dokular ve parçaların şekli doğa parçalarına benzeyene kadar…
Tasarımlarınızda doğanın etkisini nasıl yansıtıyorsunuz?
Hangi öğeleri kullanarak insanları doğayla daha yakın bir ilişkiye teşvik etmeyi hedefliyorsunuz? Renk, malzeme ve desenden ziyade, bu proje ağırlıklı olarak doku üzerinden doğayı yansıtıyor diyebilirim. Altın üzerine elle detaylı bir şekilde işlenmiş bu mikro dokular, görsel hafızamızda doğada yerini bulan imgeleri hatırlatıyor.
Geometrik bir tasarım dili kullanarak organik ve amorfik dokuları birleştiriyorsunuz. Bu tasarım yaklaşımının takılarda yansıttığı mesajlar ve duygular hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tasarımın, zıtlıkları ve farklılıkları bir araya getiren ve onları dengeleyen bir gücü olduğunu düşünüyorum. Tasarımın bu gücünün kullanıcılara yaşam üzerine yeni olasılıklar için ilham verdiğine inanıyorum. Bu çerçevede, organik doğa formlarıyla insan aklının ideal yansımasını, geometrik zincirlerle buluşmasını değerli buluyorum.
Tasarımlarınızda özgünlük önemli midir? Sizin için yenilikçilik ve yaratıcılık ne ifade eder? Bir tasarımın başarılı olmasını sağlayan faktörler nelerdir?
Bana göre yenilikçilik, hali hazırda var olan şeyleri daha önce hiç olmadıkları şekilde yeniden bir araya getirmektir. Bu öğeler oldukça tanıdık ya da daha önce görülmüş de olabilirler. Bu noktada bir özgünlük sorunu görmüyorum. Çünkü en genel anlamıyla tasarımcı olarak yaratmak için ancak daha önceden var olan şeyleri kullanabilirsiniz. Öte yandan bu şeyler birbirinden ne kadar uzak ve ilgisiz gözükürse ya da bir araya getirme yönteminiz ne kadar orijinal olursa tasarımı da o kadar başarılı olur.
Kariyerinizdeki en büyük başarınız nedir? Belirli bir proje veya koleksiyon üzerinde çalışırken yaşadığınız en büyük zorluklar nedir ve nasıl üstesinden gelirsiniz?
25 yıllık kariyerimdeki en büyük başarı, farklı ölçeklerde ve farklı disiplinlerde deneyim ve bilgi biriktirmiş olmam. Bunun bir tasarımcı için, yeni fikirler yaratırken büyük bir zenginlik olduğuna inanıyorum. Yeni fikirler genelde bir ya da birden fazla direnç ile karşılaşır. Bu dirençleri aşmak için, paydaşlarınızı, çalışma arkadaşlarınızı, müşterinizi ve potansiyel kullanıcılarınızı ikna etmeniz gerekecektir. Nesnel alandan öznel alana geçişi kapsayan bu süreç, kanımca tasarım projelerinin en zor kısmıdır. Bu kısmı karşılıklı çatışma yerine; empati merkezli öğrenme süreci olarak görerek kendim için daha keyifli hale getiriyorum. Son yıllarda bulduğum bu yaklaşım, sanırım bu zorluğun üstesinden gelmemi kolaylaştırıyor.
Genç tasarımcılara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Bu alanda başarılı olmak isteyenlere önereceğiniz adımlar nelerdir?
Genç tasarımcılara dört önerim olur; her zaman merak etmeleri, eleştirel düşünerek soru sormaları, takıntılı olmaları ve cesur hareket etmeleri önemlidir.