İLKBAHARDA GÖRÜLMESİ GEREKEN 5 AVRUPA ŞEHRİ
Dünyanın en önemli turizm merkezlerinden olan Avrupa’yı gezmek herkesin hayali… Her yıl milyonlarca kişi Avrupa şehirlerini ziyaret edip kültürel ve doğal güzelliklerin tadını çıkarıyor. Biz de sizin için Avrupa’nın göz kamaştıran 5 şehrini derledik. Herbiri adeta film setinden fırlamış gibi!
Floransa, İtalya
Ağız sulandıran makarnalar, güzel meydanlar, lüks ayakkabı mağazaları, antik Roma kalıntıları…
Floransa’da birçok essiz deneyim yaşayabilirsiniz. Avrupa’yı sanat ve edebiyatla tanıştıran Floransa Rönesans’ın da doğduğu şehir. Leonardo da Vinci, Michelangelo, Donatello, Rafael, Dante, Sandro Botticelli bu tarihi şehirde yaşamış ve sanatlarını bu şehirde icra etmişler. Şehrin en önemli müzelerinden Uffizi Müzesi dünyanın önemli galerilerine ev sahipliği yapmakta. Tüm kenti ve Arno Nehri’ni tepeden kuşbakışı izleyebileceğiniz Michelangelo Meydanı, Galileo, Michelangelo, Dante, Machiavelli gibi insanlık tarihi için önemli pek çok şahsiyetin anıt mezarının bulunduğu Santa Croce Bazilikası, şehrin en önemli yapılarına ev sahipliği yapan Duomo Meydanı ve Repubblica Meydanı Floransa’da görülecek diğer önemli yerler arasında bulunuyor.
Marsilya, Fransa
Fransa’nın ikinci en büyük şehri Marsilya. Oldukça canlı bir kent olan Marsilya’da eğlence ve sanat şehirle iç içedir. Limanı ve 42 kilometrelik Côte d’Azur kıyı şeridiyle Paris’in size sunamayacağı özelliğe sahiptir. Güneşlenmek veya piknik yapmak için sosyal izolasyona uygun dinlenme alanları, tertemiz kumlu plajları ve koylarıyla essiz bir şehir. Dalış severler için çakıllı plaja sahip Anse de Maldormé’yi mutlaka ziyaret etmelisiniz. Marsilya tipik bir Akdeniz kenti. Bu iklimin tüm özelliklerini taşıyan Marsilya’da ilkbahar ayları ılık geçer. Bu da Marsilya’yı bahar ayları boyunca turistik ziyaret için oldukça elverişli bir kent yapar. Eski kentte yer alan Panier mahallesi turistlerin en çok ziyaret ettiği noktalar arasındadır. Buradaki Eski Liman bölgesi ve dar sokaklarda dolaşırken kendinizi zaman içinde bir yolculuğa çıkmış gibi hissetmeniz mümkün. Seyahatinizde, şehrin en yüksek tepesinde bulunan muhteşem Basilique Notre-Dame de la Garde’yi mutlaka görmelisiniz.
Selanik, Yunanistan
Atina kadar büyük olmasa da, Antik Osmanlı anıtları, Bizans yapıları ve Roma kalıntıları ile yan yana duran modern mimari ve sokak sanatının karışımı Selanik’i Yunanistan’ın en iyi korunan şehirlerinden biri yapıyor. Aynı zamanda burası Yunan Makedonyası bölgesinin de yönetim merkezidir. Bizim için Selanik’in en önemli yanı ise Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu şehir olmasıdır. Ege Denizi’nin kıyısında yer alan ve yoğun turistlik güzergah üzerinde olmaması sayesinde sakin geçirilecek mükemmel bir gezi rotasıdır. Muhteşem deniz manzaralı Trigoniou Kulesi’ne mutlaka tırmanın. Dar sokakların restoran ve barlarla dolu güzel meydanlara çıktığı, şehrin eski bir bölgesi olan Ladadika’yı da mutlaka görün. Özellikle gün batımında dolaşmak için harika bir yerdir. 12 parkı birbirine bağlayan Nea Paralia sahilinde yürüyüşe çıkın. Balık tutmaya, bisiklete binmeye, sokak çalgıcılarını dinlemeye, piknik yapmaya ve sohbet etmeye giden ziyaretçilerin ve yerli halkın favorisidir.
Sevilla, İspanya
İspanya’nın güneyindeki Sevilla, Madrid ve Barcelona’nın gerisinde kalmış gibi görünse de onlarda olmayan özellikleriyle başlı başına bir cazibe merkezi durumunda. Endülüs Emevilerinin Sevilla’nın geçmişine kattığı saraylar, camiler, motifler, yemekler ve tınılar kentin tarihini daha da ilgi çekici bir hale getiriyor. Flamenko dansının doğum yeri olarak bilinen Sevilla dünya çapında üne sahiptir. Tapas barlarını ziyaret etmekten, eşsiz sokak sanatçılarını izlemeye kadar Sevilla’da sonsuza kadar kalmak isteyebileceğiniz çok şey var. Sevilla’nın kraliyet sarayı Alcázar, size tanıdık geliyorsa, bunun nedeni Game Of Thrones’un mükemmel sahnelerinin çekildiği yer olmasıdır. Barrio Santa Cruz’un renkli arka sokaklarında kendinizi kaybedebilirsiniz ya da Plaza de España’da Sevilla güneşinin tadını doya doya çıkarabilirsiniz.
Budapeşte, Macaristan
Keşfedilmeyi bekleyen güzellikleri, Tuna Nehri’nin iki kıyısına kurulmuş Buda ve Peşte isimli iki şehrin birleşmesiyle, bugün Avrupa’nın sayılı başkentlerinden biri olan Budapeşte’yi karşımıza çıkarıyor. Bir kent, geçmiş tarihinde ne kadar çok olaya tanıklık ettiyse müzede sergileyeceği o kadar çok şeyi vardır. Budapeşte tam da böyle bir şehir. Osmanlı işgali, Almanya işgali, Sovyet işgali derken zaten tarihin en güçlü imparatorluklarından birinin başkenti olan şehir dünya savaşlar tarihinin canlı bir tanığı adeta. Budapeşte’nin en önemli ve en geniş kapsamlı müzesi olan Macaristan Ulusal Müzesi, görkemli mimarisi ile henüz içine girmeden insanı etkilemeyi başarabilenlerden. Dev kubbesiyle bir katedrali andıran Macar Parlamento Binası, aynı zamanda Avrupa’nın ikinci en büyük parlamento binası. İnşası 20. yüzyılın başında tamamlanan bu etkileyici yapıyı rehber eşliğinde gezmek mümkün. Şehri gezmek için yapılacak en iyi şey onu köklerindeki gibi ikiye ayırmak. Önce Buda, sonra da Peşte’yi dolaşmak sizi hem ulaşım güçlüklerinden hem de zaman kaybından koruyacaktır.