Romantik Komedilerden Korku Filmine HUGH GRANT

90’lı yılların romantik komedi yıldızı, yakında vizyona girecek olan ‘Heretic’ filmindeki kötü adam rolüyle bizleri şaşırtacak.
Hugh Grant hayranları, sevilen İngiliz aktörün yakında vizyona girecek olan dinsel temadaki korku filmi ‘Heretic’te kötü adamı canlandırmasına tepki gösterdi. Grant elbette en çok ‘Notting Hill’, ‘Four Weddings and a Funeral’ ve ‘Bridget Jones’ Diary’ gibi hit romantik komedilerde canlandırdığı romantik kahraman rolleriyle tanınıyor.
Ancak, bu sonbahar gösterime girecek olan ‘Heretic’ filminde Hugh Grant, iki genç Mormon misyoner kadını (Sophie Thatcher ve Chloe East) yakalayıp tüyler ürpertici bir dizi psikolojik test ve işkenceye tabi tutan bir adamı canlandırıyor. Dünya prömiyerini 8 Eylül’de Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan film 15 Kasım’da ABD’de, 22 Kasım’da ise Türkiye’de vizyona girecek.
Grant’in romantik komedi ‘Bridget Jones’un devam filminde Daniel Cleaver rolüne yeniden hayat vereceği de açıklandı. Şubat 2025’te gösterime girmesi planlanan ‘Mad About the Boy’ filmiyle Daniel Cleaver yıllar sonra yeniden sinemalarda karşımıza çıkacak.
Hugh Grant ayrıca, Spike Feresten, Barry Marder ve Andy Robin’den oluşan yazar ekibiyle Jerry Seinfeld’ın senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı 2024 yapımı bir Amerikan komedi filmi olan ‘Unfrosted’da da rol aldı. 1950’lerde kahvaltılık ‘Pop-Tarts’ın yaratılışının gerçek hikâyesine dayanan filmin başrollerinde Seinfeld, Melissa McCarthy, Jim Gaffigan, Max Greenfield ve Amy Schumer ile birlikte yer alıyor.
Seinfeld’in ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi olan ‘Unfrosted’, Mayıs 2024’te Netflix tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlandı ve eleştirmenlerden iyi ve kötü eleştiriler aldı. En İyi Televizyon Filmi dalında Primetime Emmy Ödülü’ne aday gösterildi. ‘Unfrosted’, ilk haftasında 7,1 milyon kez izlenerek Netflix’te 1 numaraya yerleşti ancak bu Netflix’te 1 numaraya yerleşen bir filmin aldığı en düşük izlenme sayısı oldu.
Filmde Hugh Grant, ürünün reklamında maskot Kaplan Tony’yi canlandıran Shakespeare oyuncusu Thurl Ravenscroft rolünde. Tony the Tiger, Frosted Flakes (Frosties olarak da bilinir) kahvaltılık gevreğinin ambalajında ve reklamlarında yer alan kaplan maskotudur. Kaplan Tony’nin 1952’deki ilk çıkışından bu yana karakter birkaç nesle yayılmış ve bir kahvaltılık gevrek ikonu haline gelmiştir.
Hugh Grant Kimdir
Hugh Grant 9 Eylül 1960 tarihinde doğdu. Babası İngiliz ordusunda yüzbaşıydı, annesi ise öğretmen olarak çalıştı ve Batı Londra’daki devlet okullarında 30 yılı aşkın bir süre Latince, Fransızca ve müzik dersleri verdi. Grant 2002’de Inside the Actors Studio’da “sahip olabileceği oyunculuk genlerini” annesine borçlu olduğunu söyledi. Her iki ebeveyni de asker çocuklarıydı, büyürken ailesinin her zaman varlıklı olmadığını belirtti. Çocukken yaz tatillerinin çoğunu İskoçya’da büyükbabasıyla birlikte silah atarak ve balık tutarak geçirdi. Grant’in New York’ta yatırım bankacısı olan James ‘Jamie’ Grant adında bir ağabeyi de bulunmaktadır. Hugh Grant, gençliğinde sporla ilgilenmiş; rugby, kriket ve futbol oynamıştır.
Oyunculuğa Başladığı İlk Yıllar
1979’da Oxford New College’da Galsworthy bursunu kazandı. İngiliz edebiyatı okudu, Oxford Üniversitesi Drama Topluluğu’na katıldı ve ‘On İkinci Gece’ oyununda Fabian rolünü üstlendi. Ayrıca Oxford Üniversitesi Film Vakfı’nın yapımcılığını üstlendiği ilk filmi ‘Privileged’de (1982) rol aldı.
İlk başrolünü E. M. Forster’ın romanından uyarlanan drama filmi ‘Maurice’de (1987) oynadı. Başrol oyuncularından James Wilby ile birlikte canlandırdıkları iki aşık Clive Durham ve Maurice Hall karakterleriyle Venedik Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu dalında Volpi Kupası’nı paylaştılar.
Kariyerinin başlarında naif ve romantik bir başrol oyuncusu olarak kendini kanıtladı ve sonra zaman içinde bir karakter oyuncusuna dönüştü. Grant’in öne çıkan özellikleri arasında alaycı bir iğneleme yeteneğini sayabiliriz. Grant kariyerinin başlarında yer aldığı yapımların çoğunu şaka yollu ‘Europuddings’ olarak adlandırdı, yani karışık Avrupa pudingi; “bu yapımlarda Fransızca bir senaryo, İspanyol bir yönetmen ve İngiliz oyuncular olurdu. Senaryo genellikle bir yabancı tarafından yazılır ve kötü bir şekilde İngilizceye çevrilirdi. Sonra da İngiliz oyuncuları oynatırlardı, çünkü Amerika’ya satmanın yolunun bu olduğunu düşünüyorlardı.”
Şöhret Yılları
‘The Remains of the Day’ (1993), ‘Sense and Sensibility’ (1995) ve ‘Restoration’ (1995) gibi bir dizi başarılı dönem dramasında rol aldı. Grant 32 yaşında oyunculuk mesleğini bırakmanın eşiğine geldiğini ancak ‘Dört Nikah Bir Cenaze’nin senaryosunun kendisini şaşırttığını itiraf ediyor. “Benim kadar çok kötü senaryo okuduysanız, gerçekten komik olan bir senaryoyla karşılaştığınızda ne kadar minnettar olduğunuzu bilirsiniz” diye hatırlıyor daha sonra. 1994 yılında vizyona giren ve başrolünde Grant’in oynadığı ‘Dört Nikah Bir Cenaze’, dünya çapında 244 milyon doları aşan gişesiyle bugüne kadar en çok hasılat yapan İngiliz filmi oldu ve Grant’i bir gecede uluslararası bir yıldız haline getirdi. Grant bu filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Altın Küre ve BAFTA ödüllerini kazandı.
‘The Trouble with Men: Masculinities in European and Hollywood Cinema’ adlı kitaptaki tanıtımında şöyle tanıtılıyor: “Dört Nikah Bir Cenaze onu gerçek anlamda uluslararası bir yıldız haline getirdi ve fotoğrafları, görüntüleri gazetelerde, magazin dergilerinde, televizyon programlarında ve özellikle de yüksek tirajlı kadın dergilerinde uzun süre yer aldı. Grant, nazik ve alçakgönüllü İngiliz centilmeni rolünü oynamaya özen gösterdi. Röportajı yapanlar sık sık onun yüzüne dökülen saçları, delici mavi gözleri, büyüleyici gülümsemesiyle bir İngiliz idolü temsil ettiğini iddia ettiler.”
‘Dört Nikah Bir Cenaze’ iki dalda Oscar’a aday gösterildi. Oyuncu kadrosu ile diğer ekip elemanlarının kazandığı sayısız ödülün yanı sıra Hugh Grant de bu filmle ‘En İyi Erkek Oyuncu – Sinema Filmi Müzikal veya Komedi dalında Altın Küre Ödülü’ ve ‘Başrolde En İyi Erkek Oyuncu dalında BAFTA Ödülü’ kazandı. Grant daha sonra şunları söyledi: “Her ne kadar elde ettiğim başarıyı ‘Dört Nikah Bir Cenaze’ye borçlu olsam da, insanların iki varsayımda bulunması bir süre sonra sinir bozucu olmaya başladı: Birincisi, benim o karakterin ta kendisi olduğumu düşünmeleriydi. Oysa gerçek bundan daha farklı olamazdı. Diğer sinir bozucu şey de yapabileceğim tek şeyin bu olduğunu düşünmeleriydi. Sanırım bu filmler başarılı olduğu için kimse, belki de anlaşılabilir bir şekilde, yaptığım diğer filmleri izlemeye zahmet etmedi.”