YENİ NESİL ANTIAGING UYGULAMALAR

YENİ NESİL ANTIAGING UYGULAMALAR

Yaşlanma karşıtı tedavilerde artık sadece kasları dondurmak, boşlukları doldurmak yok; güncellenen kök hücre uygulamalarının, kolajen biyostimulan’larının, değişen mezoterapi tekniklerinin, etkinliği artırılan cihazların, NAD takviyelerinin büyük çığır açacağı sektörde şimdi yeni nesil antiaging uygulamalarını konuşuyoruz.

SERPİL ÇEKİN

Doç. Dr. Tuğçe Şimşek
YÜZ, BOYUN VE DEKOLTE GENÇLEŞTİRMEDE YENİ UYGULAMALAR

Son zamanlarda geliştirilen yeni nesil dolgu ve mezoterapi içerikleri, hatta küçük botoks dokunuşlarıyla yüz, dekolte ve boyun bölgesinde çok iyi antiaging tedaviler uyguluyoruz. Ciltte zamanla oluşan tüm yaşlılık belirtilerini, doku kayıplarını, sarkmaları doldurarak ya da kasları dondurarak değil, yeni nesil içeriklerle cilt kalitesini iyileştirerek tedavi ediyoruz. Artık önceliğimiz cilt kalitesine yatırım yapmak, tedavi protokollerini buna göre düzenlemek. Etkili ve kalıcı sonuçlar elde etmek istiyorsak, her zaman kombine tedavileri daha etkili buluyorum. Bu tedavi yöntemleri arasında ise en iyi sonuç aldığım uygulamalar, yeni nesil CaHa’li dolgular, saten dolgular ve polikaprokaton içerikli akıllı dolgular. Bu uygulamaları gençlik aşıları ve mikro botoks’la kombine edince gerçekten etkili sonuçlar alıyorum.

YENİ ANTIAGING GÖZDEMİZ KRİSTAL KALSİYUM DOLGULAR
CaHa’lı dolgular (kristal kalsiyum dolgu); kemik üzerine yoğun olarak yapıldığı zaman ciltte dolgu efekti veriyor. Kalsiyum içeren bu dolgunun sulandırılmış formu ise; boyun, dekolte ve tüm yüzde ince kırışıklıklar, nem kaybı, hafif sarkmalar için kullanılıyor. CaHa, uygulandığı bölgede fibroblastların uyarılmasını sağlayarak ciltte yeni ve güçlü kolajen üretilmesini destekliyor. İşlemden sonra etkisi ortalama bir ay sonra başlıyor. Ciltteki parlaklık, sıkılık ve pürüzsüzlük etkisi gün be gün ortaya çıkıyor ve bu etkiler ortalama 18-24 ay kadar devam ediyor. Ayrıca son dönemde CaHa ile hyaluronik asitli ürünleri bir arada kullanıyorum, böylece hyaluronik asidin katkısıyla daha etkin sonuçlar elde ediyorum.

SATEN DOLGULAR DA SON GÜNLERDE REVAÇTA
Skin booster olarak da bilinen saten dolgular ise başka bir yeni nesil dolgu uygulaması. Hyalüronik asit içeren bu dolgu maddesi bir cilt yenileme ve canlandırma işlemi. NASHA teknolojisi ile üretilmiş. Hyaluronik asidin etkisi ile cilde parlaklık ve yumuşaklık kazandırmanın yanı sıra, cildin elastikiyetini artırıyor. Saten dolgunun etkisi işlemden hemen sonra görülmeye başlıyor. Ortalama birer ay ara ile üç seans öneriyorum. Etkisi genelde bir yıla kadar sürüyor. Polikaprokaton akıllı dolgu ise; hyaluronik asit içermeyen bir dolgu maddesi. Kolajen uyarımını artırıyor. Uygulamanın etkisiyle ciltte başlayan kolajen oluşumu birinci aydan başlayıp dördüncü aya kadar artarak devam ediyor. Etkisi ortalama iki yıla kadar uzayabiliyor.

GENÇLİK AŞILARININ İÇERİĞİ GÜÇLENDİ TEKNİĞİ GÜNCELLENDİ
Gençlik aşıları ise; çapraz bağsız hayluronik asit ve çeşitli peptidler, aminoasitler, vitaminler içeren ürünlerdir. Seans sayısı 3-4 seans olarak hastaya göre belirlenir. Etkisi genelde bir yıl devam eder. Yine yeni nesil mezoterapi uygulamaları olan ve yüksek konsantrasyonda hyaluronik asit içeren 6 nokta, 7 nokta tekniğiyle uygulanan mezoterapiler de klasik mezoterapi uygulamalarına göre yüzde daha çok lifting ve kırışıklık açma etkisi gösteriyor. İki seans şeklinde uygulanan yeni nesil mezoterapilerin etkisi genelde bir yıla kadar devam ediyor.

Yeni nesil dolgu ve mezoterapilerle kombine uyguladığım mikrobotoks ise yüz, boyun ve dekolte bölgesinde çok etkili bir dokunuş yaratıyor. Etkisi sınırlı olmakla beraber kombine uygulamalarda efektivitesi artıyor ve boyunda oluşan gergin bantların tedavisinde en önemli ajan oluyor. Yılda bir ya da iki seans yapmak yeterli oluyor.

Dr. Tayyar Vardar – MC Health Group
NAD TAKVİYESİ GENÇ VE UZUN SÜRELİ YAŞAMIN ŞİFRESİNİ KIRACAK

Hem uzun hem de sağlıklı yaşamak için vücudumuzun doğal enerji kaynağı yapımında görevli olan çok önemli molekül NAD ile ilgili araştırma ve uygulamalar önümüzdeki yıllara damga vuracak. Görünen o ki, NAD molekülünün damardan serum şeklinde veya dilaltı formuyla takviye edilmesi hem sağlıklı hem de uzun bir yaşamın şifresini kıracak. İsterseniz, konuyu biraz açarak başlayalım:

NAD (Nikotinamid Adenin Dinükleotid) molekülü, vücuttaki her hücrede bulunan hayati bir kofaktör, yani yardımcı molekül. Gıdanın hücresel enerjiye dönüştürülmesinde kritik bir rol oynuyor ve diğer hücresel fonksiyonları düzenleyen proteinlere yardımcı oluyor.

NAD, molekülün iki formuna atıfta bulunur: NAD+ ve NADH. NAD+, glikoliz ve Krebs döngüsü gibi metabolik süreçler için hayati olan molekülün oksitlenmiş formu. NADH ise enerji üretiminde yer alan elektron taşıma zinciri gibi işlemlerde rol oynayan indirgenmiş formu. NAD (oksitlenmiş formda, NAD+), elektron toplayıcı olarak işlev görüyor ve elektronları topladıktan sonra, NADH’ya dönüşüyor. NADH, bu elektronları hücrenin diğer kısımlarına taşıyor ve burada enerji üretimi için kullanılıyorlar. Bu dönüşüm ve taşıma, hücre içinde enerji üretimi için kritik öneme sahip. Benzetme yapacak olursam; NAD+, bir pazarda alışveriş yapan bir kişidir, elektronları (ürünleri) toplar. NADH ise, bu elektronları (ürünleri) eve (hücrenin diğer kısımlarına) taşıyan kişidir. Eve gelen ürünler de ihtiyaçlar için (vücudun enerji üretimi için) kullanılırlar. Dolayısıyla bu toplama ve teslim etme döngüsü, hücresel işlevlerin sürdürülmesi ve genel sağlığın korunması için hayati önem taşıyor.

Özetle NAD, enerji üretimi, DNA onarımı ve hücresel sağlık için temel bir işleve sahip. Enzimlerin düzgün çalışmasına yardımcı oluyor, bağışıklık sistemini destekliyor, sirkadiyen ritimleri düzenliyor ve yaşlanma sürecinde rol oynuyor.

NAD Takviyesi Mümkün mü?
Evet mümkün. NAD takviye tedavisi sayesinde, yaşlanma veya hastalık nedeniyle azalabilecek bu önemli molekülün vücuttaki seviyelerini artırabiliyoruz. Enerjiyi artırma, zihinsel berraklığı iyileştirme, yaşlanma belirtilerini azaltma ve belirli sağlık koşullarından iyileşmeyi destekleme gibi etkiler sağlayabiliyoruz. Özellikle, yaşla ilişkili enerji düşüşü yaşayanlar, nörodejeneratif hastalıklara sahip olanlar, kronik yorgunluk sendromu gibi durumları olan hastalar ve bilişsel gelişim arayanlar NAD takviyelerinden fayda görebiliyor.

NAD Antiaging Tedavide De Çok Önemli
NAD sadece temel metabolik süreçler için değil, aynı zamanda yaşlanmayı etkileyen hücresel onarım mekanizmalarının da temel taşı. NAD+, DNA’yı onaran ve sürdüren enzimlerin işlevselliğini artırıyor. Bu yetenek, hücresel işlev bozukluğunu ve yaşlanmaya yol açan genetik hataların birikimini önlemek için hayati öneme sahip. NAD+, uzun ömür sağlamak ve yaşla ilgili gerilemeyi azaltmak için bilinen bir protein grubu olan sirtuinlerin aktivitesi için de çok gerekli. Sirtuinler, iltihabı düzenliyor, hasar görmüş DNA’yı onarıyor ve sağlıklı hücresel işlevi sağlıyor. NAD+, hücrede enerji üreten mitokondriyal sağlığın korunması için de esas olan bir molekül. Verimlilikleri yaşla birlikte azalan mitokondriler, hücrelerin enerji santralleri gibi düşünülebilir. NAD+, mitokondriyal fonksiyonu destekleyerek hücrelerin enerjik ve genç kalmasına da yardımcı oluyor.

NAD, bilişsel işlevleri iyileştirme, hafızayı güçlendirme, depresyon ve anksiyete belirtilerini azaltma ve alzheimer gibi hastalıkların ilerlemesini yavaşlatma potansiyeli de gösteriyor. Yanı sıra kalp hastalığı, diyabet ve metabolik disfonksiyon bozukluklarında da fayda sağlıyor.

Op. Dr. Hanzade Kocatürk
GÖZ ÇEVRESİNE ÖZEL YENİ NESİL UYGULAMALAR
Göz çevresi derimiz, vücudumuzun en ince ve hassas derisi. Destek dokular açısından çok zayıf. Dolayısıyla Yaşlanma etkilerinin belki de en hızlı görüldüğü yer göz çevremiz. Üst göz kapağında sarkmalar, derinin elastikiyet kaybı nedeniyle kapakta katlantılar, gözaltında yoğun kırışıklıklar, sarkmalar, torbalanmalar, kaz ayakları, göz çevresi derisinde renk değişiklikleri, yaygın morluklar veya yaygın pigment artışı,  gözaltında çukurluk ve çökmeler gibi çok fazla sorun mevcut.

Örneğin üst göz kapağındaki deri sarkmalarında, kırışıklık ve elastikiyet kaybında, göz çevresi kırışıklıklarında, gözaltındaki elastikiyet kaybına bağlı sarkma ve torbalanmalarda orijinal plazma enerjisi ile göz çevresini çepeçevre tedavi ediyoruz, göz çevresinde çok belirgin gençleşme sağlıyoruz. Özel bir teknikle yaptığımız bu uygulama uzun yıllar da kalıcı.

Özellikle son dönemlerde uyguladığımız polinükleotid ve somon DNA içerikli ürünler göz çevresi yapılanmasında ve gençleşmesinde çok başarılı. Hem tedavi edici hem de antiaging amaçlı uygulamalar çok etkili sonuçlar veriyor. Gözaltında ve üst göz kapağındaki belirgin yağ kaybı ve çukurlaşmalarda minik dolgu uygulamalrı yapabiliyoruz. Kaş düşüklüklerinde ise kaş askılama uygulamaları ekliyoruz tedavi planımıza.

Genetik gözaltı morluklarında elimizi çok güçlendiren bir uygulama yöntemi ise Eyelit. Biz bu uygulama ile cilt altında temiz kan taşıyan kılcal damarlanmayı artırarak morluğa sebep olan toplardamarların baskınlığını azaltıyoruz. Aynı zamanda cilt kolajenlerini yeniden yapılandırarak cilt kalitesini artırıp yorgun göz çevresi görünümünü de iyileştiriyoruz. Ben Eyelit uygulamasını, pigment oluşumunu azaltan özel mezoterapilerle birlikte yapıyorum ve çok daha iyi sonuçlar alıyorum. Diğer bir göz çevresi uygulaması DNA ışıltısı ise, kliniğimde çok severek uyguladığım, göz çevresi için özel üretilmiş bir gençlik aşısı. Göz çevresinde kullanıma özel olarak geliştirilmiş düşük moleküler ağırlıklı polinükleotidlerden oluşan bir jel. Biyolojik olarak uyumlu içeriği sayesinde alerjik reaksiyon oluşturmuyor. Polinükleotidler sayesinde hem cilt seviyesinde fibroblastik uyarı ile kolajen sentezini artırarak cilt yenilenmesini sağlıyor, hem de derin dokuda yani yağ ve bağ dokusunda yenilenmeyi artırıyor. Yoğun bir nemlendirici ve antioksidan etki sağlıyor, deri elastikiyetini artırıyor ve ince kırışıkları azaltıyor, gözaltı morluklarında ve torbalanmalarda iyileşme sağlıyor. 2 veya 3 seans olarak planladığımız bu uygulamanın kalıcılığı ortalama 8-12 ay kadar sürüyor. Kliniğimde çok severek uyguladığım bir işlem, hastalarımın antiaging protokollerine mutlaka ekliyorum ve çok olumlu geri dönüşler alıyorum.

Doç. Dr. Ayşe Sezim Şafak – KBB Hastalıkları ve Kök Hücre Uzmanı
YENİ NESİL KÖK HÜCRE TEDAVİLERİ

Uzun ve sağlıklı yaşam arzusu, beraberinde sürdürülebilir rejeneratif antiaging uygulamaları doğru bir yere taşıdı. Günümüzde dolgu gibi yüzü zaman içerisinde doğallıktan uzaklaştıran, yüzde hacimsel ve oransal değişiklere neden olan uygulamalardan ziyade, cilt ve cilt altı dokuların desteklendiği, hücresel tedaviler çok daha tercih edilir oldu. Peki, nedir bu hücresel tedaviler? Hücre kalitesini genç tutan, hücreleri rejenere eden, yani hasarlanan veya kaybedilen dokuların yeniden oluşmasını sağlayan tedaviler diye özetleyebiliriz. Bunun için birçok yeni yöntemden söz edebiliriz, ama bana göre başrolde açık ara kök hücre uygulamaları yer alıyor. Kök hücreleri bu kadar özel kılan ve diğer hücrelerde olmayan üç özelliği var. Kendi kendilerini yenileyebilmeleri, uygulandıkları hasarlı bölgedeki hücrede farklılaşıp onarım yapabilmeleri. Kök hücre tedavileri, cilt gençleştirme, leke tedavisi, yara izi, akne skar doku iyileştirme, rosasea gibi cilt problemlerinde, saç dökülme de kullanılabiliyor. Hücre kalitesini artırma ve gençleştirme üzerinden sonuçları gördüğümüz için ilk ayda etki başlıyor ve üçüncü ayda net olarak fark ediliyor. Hastanın yaşı, probleminin derecesi, yaşam biçimi gibi faktörler hangi çeşit kök hücre tedavisine yönlenmemiz gerektiğini belirliyor. Etki süresi minimum 1,5 yıldan 4-5 yıla kadar uzayabiliyor. Hücrelere saygılı yaşam bu süreyi belirliyor; yani sigara ve alkol kullanımı, spor, sağlıklı beslenme, uyku kalitesi bu süreçte belirleyici oluyor. Tek seans ve uzun etkili doğal bir uygulama olması, etkisinin hiçbir zaman sıfırlanmaması, kök hücre uygulamalarını vazgeçilmez kılıyor.

DİREKT Mİ ENDİREKT Mİ?
Kök hücre uygulamalarını, direkt ve endirekt kök hücre uygulamaları olarak ikiye ayırabiliriz. Direkt kök hücre uygulamaları içinde kişinin kendi yağ dokusundan SVF tekniğiyle elde edilen yağ dokusu kaynaklı kök hücreler kullanılıyor. Endirekt kök hücre uygulamaları arasında ise fibrocell, alloblast, eksozom yer alıyor. Fibrocell tedavisinde, kulak arkasından minik bir epitel doku alınıyor. Klinik şartlarında alınan bu doku steril ve soğuk zincire uygun olarak, GMP laboratuarına iletiliyor, Yaklaşık 30-45 günlük bir süreçte, alınan dokudan kök hücre teknolojisi ile milyonlarca genç fibroblast hücresi üretiliyor. Tüm bu hücrelerin tüm güvenlirlik testleri yapılıyor. Son olarak genç fibroblast hücreleri dermise enjekte ediliyor. Tedavinin etkileri ortalama bir ay sonunda görülmeye başlıyor ve cilt çok daha sıkı, canlı ve parlak görünmeye başlıyor; kırışıklıklar ve ince çizgiler hafifliyor.

BEBEK KALİTESİNDE HÜCRELERLE GENÇLİK: ALLOBLAST
Alloblast yönteminde ise 15 günlük bir bebeğin sünnet derisinden elde edilen fibroblastlar uygulanıyor. Bu yöntemi özellikle ileri yaşta hastalar için öneriyoruz. Yaşla birlikte hücre kalitesi azaldığından daha genç ve yüksek kalitede hücre kullanabilmek için bu yöntemi kullanıyoruz. Biyomühendisler ve kök hücre bilimciler tarafından geliştirilen alloblast kök hücre uygulaması sayesinde, yıllar içerisinde dış etmenlere maruz kalmamış, en az dört kat daha etkin fibroblastlar elde ediliyor. İnsandan insana, aynı kan bağışındaki gibi kontrol testleri yapılıp, uygulanıyor. Ciltte kuvvetli bir antiaging, yani yaşlanmayı önleme etkisi gösteriyor; cildi sıkılaştırıp gençleştiriyor, akne izlerinin kapanmasını sağlıyor.

EN YENİ KÖK HÜCRE TEDAVİSİ: EKSOZOM
Eksozomlar kök hücrelerin içindeki çok sayıda yorgun hücreleri uyarıcı, yenileyici faktör içeren keseciklerdir. İnsan göbek kordonunun “wharton jölesi” adı verilen kısmından, özel nitelikli kök hücre laboratuvarlarında elde ediliyor. Kök hücrelerin içindeki eksozomlar izole edilip güvenlik testlerinden geçirildikten sonra tedavi için direkt olarak uygulanıyor. Belirlenmiş alana dermal olarak mikro iğneler yardımıyla enjekte ediliyor. Güneşin etkileri, leke, saç dökülmesi, yara izi ve yaşlanma karşıtı etkilere kadar sayısız fayda ve görünür fark sağlıyor.

Kök hücre tedavilerinde, kök hücre doktorası yapmış bir hekim olarak hastaya özel etkin yöntem seçimini ve bireye özel bir tedavi algoritması geliştirmek gerekliliğini vurgulamak isterim.

Uzman Dr. Elif İnaç
ÖNEMLİ İKİ DOKUNUŞ: DUDAK VİTAMİNİ VE EL DOLGUSU

Antiaging tedavilerde bütünsel yaklaşımlar çok daha etkili, doğru ve doğal sonuçlar veriyor. Uyguladığımız tedavinin kalitesini artırıyor. Bu nedenle sadece yüze değil, vücudun geneline odaklanmak gerekiyor. Mesela dudaklar ve eller yaşı en çok ele veren ve ihmal edilen iki bölge. Yaşla birlikte dudaklar da yaşlanıyor, hacmini kaybediyor ve dudak üzerinde ince çizgiler oluşmaya başlıyor. Uyguladığımız vitamin mezoterapileriyle dudaklara zamanla kaybettiği gençliği geri kazandırmak mümkün. Son zamanlarda çok popüler olan ve doğal görünüm seven kişilerin tercih ettiği yöntemlerden biri dudak vitaminleri. İçeriğinde çapraz bağsız hyaluranik asit ve vitaminler bulunan bu karışım sayesinde dudakların hacmini artırmadan daha nemli ve daha sağlıklı bir görünüm elde edebiliyoruz. Özellikle yaşla beraber artan çizgilenmelerin ve dudak kuruluklarının tedavisinde çok güzel bir yöntem. Daha nemli ve daha genç görünen dudaklar hastalarımızı da çok memnun ediyor. Dolgudan farklı olarak hacim vermeyişi de daha doğal görünüm için işimizi kolaylaştırıyor. Doğallık akımının arttığı bu günlerde sıkça uygulanan güvenli bir dudak uygulaması. İşlem genelde 15-20 dakika sürüyor ve sonrasında kişi hemen normal hayata dönebiliyor. Enjeksiyon yöntemiyle uygulanan bu işlem 2 haftada etkisini tam gösteriyor ve etkisi 6-8 ay kadar devam ediyor.

ELLER İÇİN DE AKILLI DOLGULAR
Ellerimiz hem güneşe hem de hijyen nedeniyle birçok kimyasala maruz kalıyor ve el derisinin inceliğinden dolayı da erken yaşlanma belirtileri gösterebiliyor. Son zamanlarda kullandığımız akıllı dolgular, el gençleştirme tedavisinde bize çok yardımcı oluyor. İçeriği sayesinde yoğun hacim vermek yerine kolajen sentezini artırdığı için eldeki ince kırışıklıkların giderilmesine destek oluyor. Bu sayede daha sağlıklı ve genç eller görmemizi sağlıyor. İşlem kanülle uygulanıyor ve 20 kadar sürüyor. Genelde 2-3 seans uygulama öneriyoruz ve bu sayede etkisini 8 ay – 1 yıl görebiliyoruz. Bu uygulama da son zamanlarda güzel ellere önem veren kişiler arasında çok popüler olmuş durumda.

Güzellik Uzmanı Sevil Tuzluca
SAÇ DÖKÜLMESİNE YENİ NESİL PRP TEDAVİSİ
PRP tedavisi uzun yıllardır saç dökülme sorunlarında kullanılan bir yöntem. Son zamanlarda uygulanan 3D plasma ise geliştirilmiş, yeni nesil bir PRP tedavisi. Özellikle saç dökülmesi tedavisinde kullanılan bu yöntemde, önce kişinin kanı alınıyor ve özel bir cihazda satrifüj denilen bir ayrıştırma işlemine maruz bırakılıyor. Bu işlemde kanın içerisindeki akıllı, trombositten zengin hücreler ayrıştırılıyor ve kişiye özel mezoterapi içerikleriyle birleştirilip saç köklerine enjekte ediliyor. Mezoterapili PRP de denilebilecek bu uygulamanın diğer önemli bir farkı da işlemde kullanılan tüpleri. Çok önemli bir işlevi olan bu tüpler, teknolojinin gelişmesiyle birlikte içeriği zenginleştirilmiş. 1.700.000 hücre elde edebilen ve içine çeşitli vitamin ve mineraller eklenmiş olan bu tüpler, işlemin etkinliğini çok çok artırıyor. İşlem klasik PRP’ler gibi haftada bir, ihtiyaca göre 4-8 seans yerine; 1-2 veya 3 aylık periyodlarda tek seans uygulanıyor. Bu sayede saç dökülmesi duruyor. Mevcut saç telleri yüzde 10-15 kalınlaşıyor ve canlılığını koruyan köklerden yeni saçlar çıkmaya başlıyor.

ADIM ADIM SAÇ DÖKÜLMESİ TEDAVİSİ

  1. Adım: KAN TESTİ
    Saç köklerini besleyen değerlerdeki eksiklere bakılmalı ve hekim önerisi ile ihtiyaç halinde vitamin desteği sağlanmalı.
  1. Adım: ANALİZ
    Deri altı dokularını analiz eden özel cihazlar gözün görmediği deri altı kıl folikülünü görebilir. Bu sayede kişilere uygun bakım/tedavi protokolleri hazırlanır.
  1. Adım: UYGULAMA
    Kişinin saç yapısı ve ihtiyacına yönelik bir medikal tedavi protokolü belirlenir. Bu bakımlar PRP, mezoterapi gibi direkt kıl kökünü hedef alan deri altı uygulamaları olmalıdır.
  1. Adım: EVDE BAKIM
    Medikal bakım ile birlikte dermokozmetik şampuanlara geçilmedir. Sülfat, paraben, SLS gibi kimyasallar içermeyen, medikal bakımı destekleyen ürünler seçilmelidir.