Granada’da Cennetten Bir Bahçe ALHAMBRA SARAYI

Granada’da Cennetten Bir Bahçe  ALHAMBRA SARAYI

Granada, her taşında tarih saklayan, masalsı bir şehir. Fakat bu şehrin kalbinde öyle bir yapı var ki, sanki başka bir zamana açılan kapı gibi: Alhambra Sarayı.

Alhambra Sarayı görkemli bir yapı. Yalnızca bir saray değil, aynı zamanda Endülüs’ün altın çağının bir yankısı, bir sanat ve mü­hendislik harikası. Buraya adım attığınız anda, kendinizi bir tarih kitabının içinde dolaşıyor gibi hissediyorsunuz ama tabii ki sayfalar arasında kaybolmadan! Çünkü Alhambra’nın büyü­sü, onu yaşarken daha da derinleşiyor.

Palacios Nazaríes: Mimari Bir Şiir

Saraya girer girmez Palacios Nazaríes’in ihtişamı göz ka­maştırıyor. Burası bir binadan çok, taşlara kazınmış bir şiir gibi. Duvarlarda, Nasrid hükümdarlarının kendilerini adeta antik çağın influencer’ları gibi övdüğü Arapça yazılar var. ‘Ve lâ galibe illallah’ (Allah’tan başka galip yoktur) yazısı neredeyse her duvarda tekrar ediyor. Belli ki Nasridler, gücün geçici olduğunu hatırlamak istemişler ama bunu da estetik bir şekilde yapmayı ihmal etmemişler.

Palacios Nazaríes’i gezerken kendimi adeta geçmişin gölgesinde yürüyormuş gibi hissettim. Burası sadece görkemli süslemeleriyle değil, aynı zamanda yüzyıllar boyun­ca yaşanmış entrikalarıyla da etkileyici.

14.yüzyılda burada yaşamış Gırnata Sultanı I. Yusuf, baba­sı tarafından tahttan indirildiğinde Fas’a kaçmak zorunda kal­mış, fakat yıllar sonra Granada’ya dönerek tahtını geri almıştı. Sarayın her bir odası, bu taht oyunlarının izlerini taşır gibi.

Aslanlı Avlu ve Mühendislik Harikası Çeşme

Sarayın en ikonik bölümlerinden biri olan Aslanlı Avlu’ya geldiğinizde, gözünüz hemen ortadaki 12 aslanlı çeşmeye takılıyor. Tarihçiler bu aslanların, Kral Süleyman’ın tahtını temsil ettiğini söylüyor.

Endülüs’teki Müslüman mühendisler bir nevi ‘Tarihin İlk Tematik Parkı’nı yapmış olabilir! Ama işin daha da ilginç yanı, bu çeşmenin suyu yolunun sadece estetik için değil, aynı zamanda belirli saatlerde belirli yerlere yönlendiri­lecek şekilde tasarlanmış olması. Orta Çağın müslüman mühendisleri, suyun dansını bile programlamış diyebiliriz.

Bu avluda gezerken, burada vakit geçirmiş saray sakin­lerini hayal ettim. Sultanlar ve danışmanlar, gölgeli revakla­rın altında oturup devlet meselelerini konuşuyor olmalıydı. Belki de gece olduğunda, gökyüzüne bakarak evrenin sırlarını çözmeye çalışıyorlardı.

Comares Salonu: Yıldızlarla Dans

Sarayı gezerken bir noktada başınızı kaldırıp Comares Salonu’nun muhteşem ahşap tavanına bakmanız gerekiyor. 8017 küçük ahşap parçadan oluşan bu tavan, İslam koz­molojisini simgeliyor. Yıldızlarla bezeli bu tavanın altına oturup, geçmişin gökyüzüne bakıyormuş hissine kapıla­bilirsiniz. Kendi dönemi için tam anlamıyla bir ‘astronomi simülasyonu’.

Bu salonda, Sultanların Elçiler Salonu’nda yabancı dev­let adamlarını ağırladığı biliniyor. Elçilerin etkilenmesi için her detay düşünülmüş: Devasa tavan, fısıldanan seslerin yankılanması, zemindeki süslemeler… İnsan burada otu­rurken gerçekten de bir hükümdarın gücünü hissediyor.

V.Karl Sarayı: Alhambra’nın Klasik Yüzü

Alhambra denildiğinde akla gelen en şaşırtıcı yapılardan biri de V. Karl Sarayı. İspanyol Kralı V. Karl, burayı fethet­tikten sonra Alhambra’nın içine kendi adına bir Rönesans sarayı inşa ettirmeye karar verir. Sarayın devasa dairesel avlusu, klasik mimarinin en güçlü örneklerinden biri ve Alhambra’nın diğer İslamî yapılarıyla tam bir tezat oluş­turuyor. Burada durup fotoğraf çekerken, kendimi hem bu mimari kontrastın içinde hem de tarihsel bir dönüşüm anının ortasında hissettim.

Burada çekilmiş harika bir fotoğrafım var; kimse kareye girmeden tam ortasında olmayı başarmış olmanın gururunu yaşıyorum! Bu yapı, İspanyol Rönesans mimarisinin en ihti­şamlı örneklerinden biri olsa da, Alhambra’nın mistik doku­suyla iç içe geçmiş olması ona bambaşka bir boyut katıyor.

O Bahçeler: Kal‘atü’l-Hamrâ’nın Saklı Cenneti

Alhambra’nın bahçeleri, rastgele ekilmiş çiçeklerden oluşan sıradan bahçeler değil, bir doğa mühendisliği harikası. Ge­neralife Bahçeleri, su kanallarının özel eğimleriyle, havuzla­rın yansıtıcı yüzeyleriyle ve geometrik düzenleriyle tam an­lamıyla İslam bahçe sanatının zirvesini yansıtıyor. Bahçeler, cennetin yeryüzündeki bir tasviri olarak görülüyor.

Sadece çiçekler değil, su da burada başrolde. Kal‘atü’l-Hamrâ’nın su mühendisliği, her köşede hissediliyor. Hafif bir esintiyle bile suyun fısıltısını duyabiliyorsunuz. Öyle ki, Gırnata Sultanı I. Yusuf döneminde inşa edilen bu bahçeler, İspanya’daki birçok Rönesans bahçesine ilham vermiştir.

Alhambra’ya Adanmış Bir Şiir

Zamansız güzelliğiyle birçok şaire ilham veren Alhambra, İbn Zamrak’ın şu dizeleriyle ölümsüzleşmiştir:

“Ey nazlı kalelerden süzülen ışık, Senin gibi bir saray göğe yükselmemiştir! Düşün, gözlerini yukarı kaldır ve gör, Bu cennetten bir bahçe değil midir?”

Alhambra, yalnızca taş ve mermerden oluşan bir saray değil; bir rüya, bir melodi, bir şiir… Eğer tarihin içinde yürümek, suyun fısıltısını dinlemek ve binlerce yıl önceki şiirleri gözlerinizle görmek istiyorsanız, Granada’daki bu eşsiz saray tam bir zaman yolculuğu fırsatı sunuyor. Ve inanın, buraya bir kez gittiğinizde, zihninizin bir köşesinde hep orada kalacaksınız.

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: ÖZLEM SUCU   @ozlemings